“Kadın cinayetleri davalarının ısrarlı takipçisi kadınlar olmasa, failler cezasız kalıyorlar!” Füsun Kayra

0

“Adalet duygusunun çoktan örselendiği bir ülkede, hukukun üstünlüğü de yasalar ile değil toplumsal baskılarla sağlanıyor çoğu kez. Kadın cinayetleri davalarının ısrarlı takipçisi kadınlar olmasa, failler cezasız kalıyorlar. Ekoloji davalarında da ısrarlı takip ile toplumsal baskı kurmak son derece önemli o yüzden.”

Aysin ve Ali Büyüknohtçu çifti cinayetinin 5. yılında Kazdağları direnişinden tanıdığımız EB Kadın Meclisi sözcülerinden, aynı zamanda ekoloji mücadelesinde kadınların gördüğü, baskı, şiddet ve yıldırma politikaları üzerinde araştırma yapan Füsün Kayra’ya yaptığı çalışmalar ışığında Büyüknohutçu çitfi cinayetini nasıl anlamamız gerektiği hakkında görüşlerini sorduk:

Doğa hakkı savunusunda, yaşam alanı için verilen hak mücadelesinde, mücadele alanlarındaki direniş gün geçtikçe daha sert müdahaleler ile durdurulmaya çalışılıyor. Bizzat devletin başı tarafından teröristlikle suçlanarak hedef gösteriliyorlar; kolluk güçleri ve şirketler tarafından yalan beyanlar ile suç duyuruları yapılılarak açılan davalar ve alınan cezalar üzerinden yıldırma politikası izleniyor.

Bunun farkında olarak, ekoloji mücadelelerinde en önde direnç gösteren kadınların; haklarındaki suçlamalar, açılan davalar, mücadele sırasında karşılaştıkları darp, işkence, aşağılama, tehdit ve onur kırıcı davranış ile yaşanılan insan hakları ihlalinde yalnızlaştırılmamaları adına,  yan yana durmak, dayanışma göstermek, birlikte hareket etmek son derece önemli.

Sivil itaatsizlik ve anayasal hakkımızı kullanarak direnme gösterdiğimiz mücadelelerimizde kadınlar olarak varımız ve yoğumuzla direnişlerin içinde olmaya, cesaretle hareketleri ileri taşımaya kararlıyız.. Tarihte toplayıcılık döneminden beri, doğayı tanıyan, şifasını keşfedenler, tarıma geçince toprağı işleyen, tohumu saklayan, gelecek kuşaklara bırakanlar hep kadınlar olmuştur. Kadınlar için doğa savunusunun hayati önemde olması ve sonuna kadar gitmeye kararlılık göstermeleri bu yaşamsal bütünlüğün başından beri farkında olmalarındandır.

Sivil itaatsizlik ve anayasal hakkımızı kullanarak direnme gösterdiğimiz mücadelelerimizde kadınlar olarak varımız ve yoğumuzla direnişlerin içinde olmaya, cesaretle hareketleri ileri taşımaya kararlıyız. Yaşam alanı savunusu, aslında tek tek bireyler olarak doğayla iç içe geçmiş yaşamsal bütünlüğümüzü korumaya yönelik bir savunudur aynı zamanda. Tarihte toplayıcılık döneminden beri, doğayı tanıyan, şifasını keşfedenler, tarıma geçince toprağı işleyen, tohumu saklayan, gelecek kuşaklara bırakanlar hep kadınlar olmuştur. Kadınlar için doğa savunusunun hayati önemde olması ve sonuna kadar gitmeye kararlılık göstermeleri bu yaşamsal bütünlüğün başından beri farkında olmalarındandır.

[Foto: Kirazlıyayla kadınlarının davaları halen sürmekte]

Kadınların bu kararlılığı ve farkındalığı, kendi karma hareketleri içinde, aileleri ve yakın çevreleri tarafından baskılanabiliyor, küçültülebiliyor, itham edilip sönümlendirilmeye çalışılabiliyor. Hareketleri radikalize ettikleri iddia edilip hedef haline dahi getirilebiliyorlar. Halbuki radikalleşen, hareketler içindeki kadınlar değil, mücadele alanlarına yönelik baskılamanın kendisi. Çünkü bu mücadele alanlarını, sadece şirketler değil, bizzat iktidarın şirketler ile iş birliği dolayısıyla, iktidarın kendisi de, iktidara  karşı tehdit alanları olarak görmekte. O yüzden de gerek bastırılması, engellenmesi, gerekse orantısız güç ile müdahale edilmesi olsun, gün geçtikçe mücadele alanları radikal çatışma alanları halini alıyor.

Hukuksal süreçlere ve yargı sisteminin adaletsizliğine bırakılmış ekoloji savunuları çoğu kez yıllarca sürecek hak arama mücadelelerine dönüşüyor. Mücadele, eylemlilikle desteklenip, toplumsal farkındalık ve iktidar ve şirketler üzerinde baskı kurulmadığı sürece de, kaybedilen dava süreçleri ile zaten baştan kaybetmeye açık alanlar haline geliyor.

Artvin’den, Kızılcaköy’e, Kirazlıyayla’dan, Arhavi’ye İkizdere’ye, Kazdağları’na açılmış onlarca dava, suç duyuruları, gözaltılar ve cezalar var. Eylemler ile desteklenen hareketler içindeki onlarca kadının yıllardır süren davaları şunu gösteriyor; sadece yeryüzüne ve yaşam alanlarımıza karşı açılmış bir savaşın içinde değiliz, karşı koyanlara, direnme gösterenlere de açılmış bir savaşın içindeyiz. Sıradan insanların hedefe konulduğu ve hatta öldürüldüğü bir savaş bu.

Aysun ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftinin yaşam alanlarını mermer ve taş ocaklarına karşı korumak için verdikleri mücadelede, tetikçi tutulup öldürülmeleri tam da böyle bir hedefe konma haliydi. Üzerinden geçen beş yıla rağmen olayın iç yüzünün aydınlatılamamış olması da cabası. Adalet duygusunun çoktan örselendiği bir ülkede, hukukun üstünlüğü de yasalar ile değil toplumsal baskılarla sağlanıyor çoğu kez ne yazık ki. Bu ülkede kadın cinayetleri davalarının ısrarlı takipçisi kadınlar olmasa, failler cezasız kalıyorlar. Ekoloji davalarında da ısrarlı takip ile toplumsal baskı kurmak son derece önemli o yüzden.

“Eylemler ile desteklenen hareketler içindeki onlarca kadının yıllardır süren davaları şunu gösteriyor; sadece yeryüzüne yaşam alanlarımıza karşı açılmış bir savaşın içinde değiliz, karşı koyanlara, direnme gösterenlere de açılmış bir savaşın içindeyiz. Sıradan insanların hedefe konulduğu ve hatta öldürüldüğü de bir savaş.”

Yakın tarihte bir silahlı saldırı da, Aydın Topçamda yaşayan Cennet ve Ali Çoşkun çiftinin başına geldi. Hayvancılık ve çam fıstığı toplayıcılığı ile yaşamlarını idame ettirdikleri köylerinde evlerinin 50 metre yakınında, yanı başlarında patlatmalı açık ocak olarak faaliyet gösteren taş ocağının taşeronları tarafından silahlı saldırıya uğradılar. Olayın olduğu gece jandarmanın delilleri toplamadaki ihmalkar tavrı, sonrasında yapılan suç duyurusuna savcılığın ‘kovuşturmaya gerek yok’  kararı vermesi gösteriyorki, toplumsal baskı kurup, ısrarlı dava dosyalarının takipçisi olmazsak üzeri kapatılmaya çalışılacak bir hak ihlali daha olacak bu olayda ne yazıkki.

Görünen o ki yeryüzünün gasp edilmesi ve rant uğruna talana açık hale getirilmesi, şirketleri ve siyasi iktidarları bir araya getiriyor. Bu işbirliğinin karşısında mücadele alanları kurup yaşam alanı ve doğa savunusu yapanlar olarak bizlere de savaş açılıyor. Hak arama mücadelelerinde adaletsizliğe mahkum ediliyor. Demokratik haklarımızı kullanmamız engellenebiliyor ve bu yüzden yıllarca süren yargılamalara maruz bırakılabiliyoruz. Bu açık savaş halini görünür kılmak ve bu saldırıları yüksek sesle dillendirmek gerekiyor. Doğa hakkı savunusu yaparken verdiğimiz hak mücadelesinde yaşadığımız hak ihlalleri için de sesimizi yükseltmeliyiz. Yaşamımız pahasına yürüttüğümüz mücadelelerde, altın madenlerinin, taş ocaklarının, termik santrallerin, Hes’lerin hemen dibinde yaşam cepheleri açarak yaşam alanlarımızı savunuyoruz sanki bir savaştaymış gibi.

Bu savunun şahitliğini tüm insanlık yapmalı. Hergün yaşatılan  tedirginlik, korku, endişe ile baş etmenin, tehditlere boyun eğmemenin hikayeleri anlatılmalı. Gezegenin sonu hikayesini değil umudumuzu asla yitirmemizin, mücadele edenlerin, direnenlerin kazanacağının hikayesi anlatılmalı.

Aysun ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftinin yaşamları uğruna verdikleri mücadelede onlarca kez tehdit edildiklerinde, açtıkları davalarda  yanlarında olunabilseydi, sedir ağaçları için giriştikleri mücadelenin hikayesi  onlar yaşarken anlatılabilseydi, sahiplenilebilseydi sedir ağaçlarının, direnenlerin kazandığı bir hikayemiz olacaktı azmettiricisi meçhulun hikayesi değil!

NOT(1): Füsün Kayra ile daha önce yapılan kapsamlı bir söyleşiyi buradan okuyabilirsiniz

NOT(2): “Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu Anısını ve Mücadelesini Yaşatma Gurubu“nun Mayıs 2022 tarihinde gerçekleştirmek istediği etkinliklere destek vermek ve katılmak isteyenler kendilerini ya da ait oldukları grubu kısaca tanıtarak yesildirenis@gmail.com adresine mail atabilirler.

NOT(3): “Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu Anısını ve Mücadelesini Yaşatma Gurubu” adı altında bir araya gelen yaşam savunucuları 12 Aralık 2021 tarihinde Aydın/Çine Topçam Köyü’nde Eysim Maden Araştırma Şirketi’ne  karşı mücadele veren Coşkun ailesinin evinin kurşunlanmasından sonra kamuoyuna yönelik acil bir dayanışma çağrısında bulunmuştu. Bu dayanışma çağrısını yineliyor yaşam savunucularını desteğe çağırıyoruz;

Söz veriyoruz, yaşam alanını savunan hiçbir birey yalnız kalmayacak!

Söz veriyoruz, Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu cinayetinin bütün yönleriyle aydınlanması için büyük bir çaba içerisinde olacağız!

Söz veriyoruz, kapitalizmin kendi krizinin kendisini imhaya sürükleyen bu sistem krizinin tüm canlıları ve gezegeni de yok etmemesi için ne gerekiyorsa yapacağız!

Söz veriyoruz, yaşamı var eden tüm canlıların, doğanın hakkını savunmak için cesaretle sisteme karşı duracağız, tıpkı sevgili Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu gibi…

Çağrının metninin tamamına buradan ulaşabilirsiniz

Share.

About Author

Leave A Reply