Hasibe Özkan ile Söyleşi; “En Büyük Nimet: Doğa’da özgürce nefes alabilmek!”

1

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşileri İstanbul Artvin Dernekler Federasyonu genel sekreteri ve Çoruh Vadisi Borçkalılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasibe Özkan ile devam ediyor;

Hasibe Özkan birçok Karadenizli gibi ekoloji mücadelesi içine HES saldırısı sonucu giriyor. 2009 yılında “Suyu Arıyoruz” Konferansı’nda yeşil/ekoloji hareketinden insanlarla tanışması bir başlangıç oluyor. Kendisini 2010 yılından beri tanıyor ve dur durak bilmeden doğup büyüdüğü doğa harikası Macahel’in suyunu, doğasını, kültürünü savunmak için çabaladığını görüyorum; kendi kalarak, kimliklerinden ödün vermeden yapıyor bunu; ne anadili Gürcüce’den ne de müslüman/kadın kimliğinden. Bugün planlanan sekiz HES projesinden bir tanesi dahi Macahel’e girmeyi başaramamışsa bunda sevgili Hasibe’nin büyük katkıları vardır; “Maçahel’de muhafazakar kadınlar başlangıçta değillerdi ama bugün hemen hepsi çevreci ve yeşil, muhafazakar partilere oy verenler de öyle!” diyor…

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 6 Ekim 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Yeşil / Ekoloji hareketinin tarih boyunca elbette ki bu tür uygulamaları ve birikimleri var. İnsanlık tarihinde doğa koruma hep vardı. Köylerden örnek verecek olursak, herkes ormanlarını korur, kendi ihtiyaçları için doğaya zarar vermeyecek şekilde uygun kesim yaparlardı. Doğa korunmadığı müddetçe felaketlerin geleceğini bilirlerdi. Son yıllarda doğa maddi kaynak gibi görülmeye başlandı. Ne zaman doğa kıyımı başladı her türlü felaketler çoğaldı. Dünya da ekonomik kalkınma adı altında inanılmaz doğa katliamı yapılmakta ve doğal kaynaklar elimizden alınıyor yok ediliyor. Son yıllarda toplumun her kesimi doğaya daha duyarlı ve doğa katliamına karşı çıkıyor, yaşamsal haklarını savunuyorlar. Cop ve biber gazı yemelerine rağmen mücadelelerinden asla vazgeçmiyorlar. Yıllardır verilen bu mücadeleye rağmen, yeşil alanlarımız, ormanlarımız, sularımız hakkındaki sorunlar bitmek bilmiyor, talanın sonu gelmiyor. Korumaya yönelik Ekolojik tepki ve mücadele ile bir çok proje mahkemelere taşındı, bir kaç davadan güzel sonuçlar alındı. Türkiye’nin her köşesinde yürütülen çalışmalar var. HES’ler, Taş Ocakları, Maden Projeleri, Nükleer Santralleri, Yeşil Yol, Barajlar ve benzer talan projeleri. Bu projeleri durdurmak için çalışmalar devam etmekte. Güç birliği amacı ile kurulan Dernekler, Platformlar ve Sivil İnsiyatifler tarafından hukukla, bilimsel çalışmalarla yürütülmektedir. Mücadele yerel halkla ortaklaştırılarak, bilgilendirme toplantıları yapılarak ilerliyor. Dileğimiz, yürütülen çalışmalar sonucu güzel haberler almak.

Bayar Şahin ile direnişte…

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/ oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşulların avantaj ve dezavantajlari nelerdir?

Koronavirüs salgını bize doğanın nefes almamız için en büyük nimet olduğunu, tarımsal ürünlerin, bitki çeşitliliğin, tıbbın kullandığı bir çok ilacın hammaddesinin doğadan geldiğini, yeşil alanlarımızın, ormanlarımızın elimizdeki en değerli varlıklar olduğunu hatırlattı. Pandemi döneminde hızlıca artan onca ihaleler bize değil, yine karşı tarafa avantaj sağladı. Her türlü doğa kıyımı ve talan hızlıca artmış bir durumda devam ediyor. Çevre gönüllüleri bir araya gelememenin sıkıntılarını yaşasa da, Ekoloji hareketinin sosyal medya üzerinden güçlendiğine şahit olmak güzel bir gerçek. Bu süreçte çalışmalar ve iletişim sosyal medya üzerinden devam etse de katılım konusunda biraz sıkıntılar yaşamaktayız. “Artvin Çevre Platformu” olarak toplantılarımızı sosyal medya üzerinden düzenli olarak yapmaktayız.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Ekonomik kriz ülkemizi uçurumun kenarına getirmiş, hayatı son derece zorlaştırdı. Dünya aynı sıkıntıyı yaşıyor. Bu durum ekolojik mücadelesini de etkilemiş olup çalışmaları zorlaştırmıştır. Doğal kaynaklarımız satılıyor, orman kıyımları hızla devam ediyor. İklim değişikliğine, kuraklığa, suların kurumasına, bitki çeşitliliğin yok olmasına sebep olan devasa barajlar yapılıyor. Önemli ekolojik sorunlarından biri de orman yangınları. Orman yangınları ile orman kırımında son yıllarda hızla artış görülmekte. Ormanı gençleştirme adı altında inanılmaz bir ağaç kesimi var. Ekosistem yok edilmekte, bu içler acısı bir durum.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Ekoloji hareketinin daha güçlü olabilmesi için kurulmuş olan, Dernekler, Platform ve Sivil İnsiyatifler, yurttaşlarımızla birlikte hareket ederek, iletişim ağını genişleterek dayanışmayı sağlamak, mücadeleyi birlikte yürütmek. Bölgeye ekonomik girdi sağlayacak projeler üreterek, doğayı koruma çalışmaları yapılmalı; kooperatifçilik, turizm projeleri vs. Her bölgede farklı doğal kaynaklarımız var, bu kaynakları doğal şartlara uygun projelerle kazanmak ve değerlendirmek. Dernekler, Federasyonlar, Platformlar arasındaki koordinasyonu ve iletişim ağını geliştirmek birlikte hareket etmek.

Maçahel’de verilen ekoloji mücadelesini kısaca anlatabilir misiniz? Mücadele nasıl başladı? Bugün gelinen durum nedir?

2009 yılıydı, Macahel’in üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlamış, adını ilk defa duyduğumuz HES projeleri art arda üzerimize gelmeye başladı. 2009 yılı Haziran ayında, Haliç Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen “Suyu Arıyoruz” Paneline davet edildik. Panele Türkiye’nin birçok bölgesinden çevre sorunları olan aktivistler ve bölge temsilcileri katılmıştı. Panelin ardından bir çalıştay grubu kuruldu. Bu gruba Macahel’in doğasını ve güzelliklerini, başının dertte olduğunu anlattık. Her bölgede yapılması planlanan çalıştayı ilk Macahel’de yapılmasını rica ettik ve kabul edildi. Bir kaç ay sonra, Türkiye’nin her bölgesinden katılan çevreciler ile çalıştay Macahel’de gerçekleştirildi. Basın ve bilim insanları ile ilk adım atıldı.
Macahel’de 8 adet HES projesi vardı. Hemen toplantılar, çalışmalar başladı. Bilim insanları ve bu konunun uzmanları ile değerlendirildi. Macahel insanına zararları anlatıldı, yerel halk bilinçlendirildi. Hemen hukuk mücadelesi başlatıldı. Üst düzey yöneticilerle görüşüldü, sıkıntılar anlatıldı. Bu bölgede HES’lerin felaket olacağı anlatıldı ve destek istendi. Davaların açılması için çalışmalar, araştırmalar başladı. İşini iyi bilen Av. Yakup Okumuşoğlu ile yola devam edildi. Yakup Okumuşoğlu, hem savcı, hem hakim hem de avukattı. Bizler de mahkemelerde elini güçlendirmek amacı ile, Macahel’li doğa sevdalıları olarak bu sürece vekalet, imza ve dilekçelerimizle destek verdik. Macahel’de HES projeleri cinayet demekti. Bir taraftan bölge korunuyor, bir taraftan yok etme projeleri dayatılıyordu. Macahel’in yüzde 95’i HES projelerine karşı çıktı. ÇED’lerin biri durduruluyor, bir başkası hortluyordu. Yıllarca bu sıkıntılar, davalar devam etti. Şimdilik Doğa Müzesi Macahel nefes almış durumda, sıkıntılar son buldu, çevre ve doğa kazandı. Dileğimiz bir daha gündeme gelmemesi.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Eklemek istediğim, en önemli gördüğüm konu, çevre ve doğa sevgisini büyükten küçüğe herkese aşılamak. Hatta okullarda ders olarak konulmalı. Ekolojik yıkımların getireceği zararlar sık sık panellerle halkımıza anlatılmalı bilgi verilmeli. Gönül ister ki doğanın katledilmediği, çiçeklerin böceklerin özgürce yaşadığı, derelerin gürül gürül aktığı, rüzgarda dans eden yeşilliklerin olduğu bir dünyada hep beraber yaşayalım…

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Bugüne kadar hangi yeşil/ekoloji hareketlerinin parçası oldunuz?

1960 yılında Türkiye’nin ilk ve tek BİOSFER REZERV ALANI MACAHEL’DE dünyaya merhaba dedim. Macahel, Artvin Borçka İlçesine bağlı altı köyden oluşan, Gürcistan sınırında cennet gibi bir vadi. İnsanları, doğa ile uyumlu yaşamaları ve doğalarını korumakla örnek bilinirler. 1974 yılından bu güne İstanbul’da ikamet etmekteyim. Mesleğim Moda/ Tasarım. Uzun yıllar tekstil işi yaptım. 25 yıldır bir çok STK kurumlarında yöneticilik yaptım ve yapıyorum. Ayrıca, İstanbul Artvin Çevre Platformu ve Türkiye geneli kurulmuş olan Artvin Çevre Platformu Üyesiyim. 12 yıl Macahel Vakfı, 6 yıl İstanbul Artvin Dernekler Federasyonu, 6 yıl Çoruh Vadisi Borçkalılar Derneği, Doğa Derneği, Gürcü Kültür Merkezi gibi kurumlarda yönetimlerde bulundum. Çoruh Vadisi Borçkalılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı olarak devam ediyorum.

Bulunduğum Yeşil / Ekoloji Hareketler.

1- Büyük Anadolu Yürüyüşü

2- Macahel’deki HES projelerin iptali ile ilgili çalışmalar.

3- Türkiye Su Meclisi Çalışmaları,

4- Anadolu’yu Vermeyeceğiz,

5- Meclis Önünde Basın açıklaması,

6- Cerattepe Yürüyüşleri ve Basın Açıklamaları,

7- En Büyük Çevre Davası’na katılım, ( Rize İdare Mahkemesi)

8- Kafkasör Cerattepe Buluşması,

9- Bilirkişi Artvin Halkıdır Basın Açıklaması,

10- Kazdağları’na Destek Basın Açıklaması.

11- Türkiye geneli çevre için imza kampanyası başlatıp 10 bin imza toplayarak meclise götürdük

Ayrıca, Çevre ve Doğa ile ilgili yapılan bir çok basın açıklaması ve çalışmaların içinde bulundum / bulunmaktayım.

Paylaş.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Ahmet yayın tarihi

    Doğa hepimizin en cok ihtiyac duyduğu gelecek yıllarda cocuklarimızın ihtiyaç duyacağı torunlarımızın ihtiyaç duyacağı sonsuza dek varlığını kesinlikle korumamız gereken döngüdür.Arı dan ayı ya kadar hertürlü yaban hayatinin varlıgı doganın önemini arz etmektedir.Bunun icin mücadele edenler kutsal kişilerdir.yaşam alanlarımızi mutlak korumalıyız.Su ise yaşamın ta kendisidir hayattır.Gelecek 10 yillarda icme suyuna ulaşamıyan insan sayisı 2 ila 2.5 milyar olacaktır.Sularimizı mutlak surette korumalıyız.Suların önüne çekilen setler yasanilan çevrenin ve doganın dengesini bozmakta yeraltı su kaynakları cekilmekte bilinçsizce sulama yada su kuyuları sularımızı yok etmektedir.Bize düşen doğamızı suyumuzu mutlak surette korumaktır.Yeşil direnis te röportajı yapılan eşimle de gurur duyuyorum.Yıllarını doğanın mutlak surette korunmasına adadı.

Bir Yorum Bırakın