Bahadır Doğutürk ile söyleşi; “Ekoloji hareketinin yükü bir kat daha artacaktır. Tutarlılığımızın devam etmesi çok büyük öneme sahiptir”

0

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşilere Bahadır Doğutürk ile devam ediyor; “Ekoloji hareketinin yükü bir kat daha artacaktır, bugüne kadar söylemlerimizde dikkat çektiğimiz konuların acı bir tecrübeyle insanlar tarafından anlaşılması bundan sonraki söylemlerimizde tutarlılığımızın devam etmesi bağlamında çok büyük bir öneme sahiptir. Yeşil /Ekoloji hareketinin sempatik tavrının artarak devam etmesi sağlanmalıdır. ‘İstemezükçü’ bir yaklaşımla her şeye karşı duran antipatik bir tavır içinde olunmamalıdır.”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 17 Mayıs 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir degerlendirme yapmanız mümkün mü?

Ekoloji hareketinin tarihi birikimini hukuk ve toplumsal muhalefet bakımından iki başlıkta değerlendirmek mümkün;

Hukuken ele aldığımızda özellikle son 30 yılda önemli gelişmeler oldu. Açılmış davalarda bilirkişi keşifleri dahil olmak üzere mahkeme kararları ve çevre hukuku içtihatları ile birlikte bir Türkiye Ekoloji Hukuku oluşuyor.

Toplumsal muhalefet tarafından bakarsak 80li yılların sonunda yurdun en büyük çevre eylemi Gencelli’de yapılmak istenen kömürlü termik santrale karşı 6 Mayıs 1990 tarihinde Konak’tan Foça Gencelli’ye kadar 50 km’lik insan zinciri oluşturulmuş ve top yekün bir mücadele ile tehlike bertaraf edilip 1992 Danıştay iptal kararı ile taçlandırılmıştır.

Diğer yandan Bergama altın madenine karşı 1991 yılında başlayan direniş çevre mücadelesi için dönüm noktalarından biri olmuştur.

Son dönemlere gelindiğinde ise Gerze mücadelesi önemli bir kazanım olarak tarihe geçmiştir.

Gezi direnişi ise önemli bir çevre hassasiyetinden kıvılcım almış, dünya tarihine geçen efsane direniş olmuştur.

Koronovirüs salgini ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakimindan olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/oynar mı? Salgın hareketin güclenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşullarin avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Dünyanın hemen hemen tamamına sirayet etmiş bu tür bir pandemi daha önce hiç yaşanmamış olduğu için sonuçları hakkında şimdiden bir analiz yapmak doğru olmayacaktır. Ekoloji hareketine olumlu bir şekilde yansıyacağı umudumu taşıyorum. Salgın daha önce ekolojistlerin, yaşam savunucularının dile getirdiği konularda ne kadar haklı olduklarının bir göstergesi olmuştur. Daha önce ekolojistlere bir grup çapulcu yaftası bile yapıştırılmaya çalışıldı, hoş bizler seve seve çapulcu olmayı da kabul ederek mücadelemize devam ettik ama genel bir küçümseme, hafife alma tavırları içinde olanlar bile konunun ne kadar önemli olduğunu böyle acı bir tecrübeyle aciz kalarak anladılar.

Corona-19 pandemisi, dünya insanlık tarihine gezegenin sadece insanlara ait olmadığını ve büyük metropollerin, gökdelen tipi mimarinin, toplu merkezlerin, fütursuz sanayileşmenin, gereksiz ulaşımların,  fosil yakıtların ne denli sorunlara yol açtığını anlatan önemli bir ders olarak geçecektir.

Dünyada büyük ekonomik yıkımlara neden olacak bu durum yeni bir sistem tartışmasına da yol açabilecektir.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugun ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Öncelik sıralaması gereksiz tartışmalara yol açabileceği düşüncesinden hareketle, hava, su, toprak, bitki örtüsü ve gürültü gibi konularda bazı tespitler yapmak mümkündür.

Küresel ekolojik kriz genellikle gelişmekte olan ülkelere kirli sanayi transferi şeklinde yansımaktadır. Görece gelişmiş ülkeler özellikle Avrupa ülkeleri tehlikeli ve kirli endüstriden yavaş yavaş vazgeçerken bu tür ihtiyaçlarını bizim gibi dışa bağımlı ülkelere dayatarak durumdan sıyrılmaya çalışıyorlar. Özellikle Anadolu coğrafyası kirli enerji üssü olmaya adaydır.  

  • Enerji üretimi konusunda;

Fosil yakıtla enerji üretimi daha kolay ulaşılabilmesi bakımından 1. Derecede tehlikeli sınıfındadır. (Özellikle kömür ve petrokok yakıtlar)

Nükleer santraller sadece enerji üretmek değil her türlü atık ve kazalar neticesinde ortaya çıkabilecek tehlikeler bakımında önemli bir risk oluşturmaktadır.

Yenilenebilir enerji üretim tesislerinin yanlış uygulamaları da önemli tehditler oluşturmaktadır.

  • Madencilik sektöründe doğayı hiçe sayan anlayışın ne kadar büyük tahribatlara yol açtığını yaşayarak görüyoruz.
  • Bütünleşik havza yaklaşımı ile çözüm üretilmeyen havza problemleri giderek geri dönüşü olmayan sıkıntılara sebep olmaktadır. (Çeşitli deltalar, nehirler, kimyasal atıklar)
  • Yeraltı sularının hoyratça kullanılması, tarım alanlarının çeşitli sebeplerle yok edilmesi
  • Denizlerimizdeki canlı popülasyonun giderek yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması, poseidon çayırlarının korunmaması, tehlikeli gemi söküm tesisleri.

gibi daha pek çok konuda ciddi ekolojik sorunlar olarak karşımızda durmaktadır

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasil bir yönelimi olacaktır/olmalidir? Ne yapmaliyiz? Ne yapmamaliyiz.

Ekoloji hareketinin yükü bir kat daha artacaktır, bugüne kadar söylemlerimizde dikkat çektiğimiz konuların acı bir tecrübeyle insanlar tarafından anlaşılması bundan sonraki söylemlerimizde tutarlılığımızın devam etmesi bağlamında çok büyük bir öneme haizdir. Enerjinin üretim ve tüketim olarak etkin kullanımı, iklim adaleti, hak ihlalleri v.b. gibi ortak bir politika ihtiyacı duyulan konularda kişisel ve kurumsal egolardan sıyrılarak yeni bir söylem dili geliştirilmelidir. Yeşil hareketin,  ekolojik hareketin sempatik tavrının artarak devam etmesi sağlanmalıdır. “İstemezükçü” bir yaklaşımla her şeye karşı duran antipatik bir tavır içinde olunmamalıdır.

Kendinizi kisaca tanitabilir misiniz? Bugune kadar hangi yeşil/ekoloji hareketlerinin parçası oldunuz?

Çevresel kirlilik bakımından kritik eşiklerin aşıldığı endüstri merkezlerinden biri olan Aliağa sanayi(ölüm) bölgesinin yanı başında yaşam mücadelesi veren bir yaşam savunucusu olarak 2008 yılından beri bölgedeki tehlikelere dikkat çekmek için 2009 yılında oluşturduğumuz Foça Çevre ve Kültür platformu (FOÇEP)  çerçevesinde hukuki yollar dahil her türlü demokratik hakkımız kullanarak bir mücadele yürütüyoruz.

EGEÇEP, FOÇA FORUM. FYKİ , İzmir’e Sahip Çık gibi oluşumlarla birlikte hareket ediyoruz.

Eklemek istediginiz baska bir şey var mı?

Sevgi ve dostlukla güzel günlerde görüşmek üzere

Bahadır Doğutürk

FOÇEP Kurucu Üyesi,  Foça Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyesi

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın