Hatun Esen ile söyleşi; “Anlatarak başaramadığımızı yaşayarak göstermek zorundayız”

0

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşilerimiz Hatun Esen ile devam ediyor; “Korona virüs insanlara doğayı hatırlatarak onları ekolojik yaşamı kurma yoluna soktuğunu düşünüyor bunun devam edecegini umut ediyorum. Ekolojik yaşamı kurmak için yapabileceğimiz şey şudur; anlatarak başaramadığımızı yaşayarak göstermek”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 17 Mayıs 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Yaşadığımız kadim coğrafya da, 50-60 yıl önce halkın büyük bir bölümünün okur yazarlığı olmamasına rağmen, adalet terazisini hep dengede tutmaya çalışmışlardır. Bu insanlar doğadaki bütün canlıların yaşamı için hep mücadele etmiş ve çocuklarına bunu aşılamıştır. Bütün yaşamları kutsal görmüş; doğadaki kadin, çocuk ve ekoloji hepsi uyum içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Doğadaki tüm canlılara saygı duymuş; ağaç kesmek, suya tükürmek, ateşi su ile söndürmenin yaşamın döngüsü ile birlikte yaşamın kurallarına da aykırı bulmuşlardır. Büyük şehirlere göç edip, beton yığınlarıyla tanıştığımız ana kadar bir yeşil/ekoloji hareketinden söz etmek çok zor. Geçmişten günümüze kadar cereyan eden doğa katliamı, yaşam alanlarımızın yok olması, kentsel dönüşüm, nükleer ve termik santraller, hes, res, maden ve taş ocaklarına karşı zaman zaman bir araya gelen çevreci gruplar günün koşullarına uygun mücadele vermişlerdir. Lakin mücadeleyi birlikte büyütüp yol katetmek yerine, küçük gruplara ayrılarak yollarına devam etmişlerdir. Ortak mücadelede hem fikir olunup bir araya gelmek mümkün olsada adımlar atıldığında küçük ayrıntılar sorun yapılınca kollektif yapılar darmadağın olunuyor. Yok olan yaşam alanlarımız ve doğal kaynaklarımız için birlikte yürümeyi bir türlü beceremedik.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/ oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşulların avantaj ve dezavantajlari nelerdir?

Neler olabileceğini kestirmek için henüz erken olsa da, koronavirüsün küresel salgını ekoloji hareketinin gelişiminde bir rol oynayacağını düşünüyorum. Salgında yaşanan hastalık ve ölümlerin arkasında gelişmiş ülkelerin çıkar ve rant uğruna doğamızı kurban eden politikaları bulunduğunun farkına varılması gerekiyor. İnsan eli tarafından yapay olarak mı yoksa doğanın savunma gücü tarafından mı ortaya çıkarıldığını henüz bilmesek de koronavirüs biz ekolojistlerin yapamadığını yaptı. Ekolojik yaşam için yapabileceğimiz şey; anlatarak başaramadığımızı, yaşayarak göstermek.
Salgınında halkımız can derdinde evlere kapanırken doğanın katilleri, yağmacıları iş başındaydı. Kanal İstanbul ihalesi, Salda Gölü’nün iş makinalarıyla tahrip edilmesi, Kaz Dağları direnişçilerin tahliye kararı örneklerinde olduğu gibi doğa tahribatı alabildiğine devam ederken bizler sosyal medyadan metinler paylaşarak vicdanlarımızı rahatlatmaktan başka bir şey yapamıyoruz ne yazık ki. Toplumda var olan baskı ve korku gün geçtikçe artıyor. Yaşanan ekolojik yıkıma karşı koyabilmek için mücadelelerimizi ortaklaştırmamız gerekiyor.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Küresel ekolojik krizin etkilerine halk olarak fazlasıyla maruz kalıyoruz. Çünkü yıllardır gözleri kar hırsından başka hiçbir şey görmeyen sermaye sahipleri, bütün doğal güzelliklerimizi ve yaşam kaynaklarımızı tarumar ettiler. Bugün ülkemizin en önemli sorunlarının başında akarsularımız gelir. Akan her dereye kurulan HES’lerden kaynaklı içme sularımız giderek azalmaktadır. Bitki örtüsünün yok oluşu ve beton yığınlarının çoğalması ile hava kirliliği artmaktadır. İsrail tohum yasasının iptal edilmesi, zehirlenen topraklarımızda acil çözümlerin üretilmesi, yerli tohumların üretimine gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Bu başarılamazsa kıtlığın kaçınılmaz olacağını düşünüyorum. Ülkemizin en büyük sorunlarından biri üretmeden tüketmek.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Ekoloji hareketinin bundan sonra izleyeceği yol çok önemli. Böylesi bir hareketin bütünlüğünün olmayışı hepimizin eksikliğidir. Aslında doğaya ne kadar muhtaç olduğumuzu halkımıza gösterebilmemiz gerekiyor. Halk arasında ekolojik yaşamın önemi kavranırsa, insanlar gökdelenlerin çözüm olmadığının, doğayla iç içe yaşamanın ne kadar değerli olduğunun bilincine varabilir. Ekolojik yaşam için yapabileceğimiz şey; anlatarak başaramadığımızı, yaşayarak göstermek. Geleceğimizin temsilcileri olan çocuklarımıza, ekolojik yaşamın gereklerini öğretmemiz ve aşılamamız gerekiyor. Hatta okullarda ders olarak uygulamalı bir şekilde verilmelidir. Doğaya olan gereksinimimiz gelişen teknoloji dünyası ile artacaktır. Önce biz doğa aktivistleri; farkındalık yaratmak adına yaşamakta olduğumuz alanlarda toprağın dengesini bozmadan üretime geçip, yaşam alanlarımızı binalardan toprağa taşımalıyız. Özellikle bu zor süreçte yaşam alanlarımızın ve doğal kaynaklarımızın geriye dönüşü olmayan tahribatlara karşı, biz ekolojistlerin hep birlikte bu mücadelenin öznesi olmamız gerekir. Ülkemizin dört bir yanında yerelde verilen lokal mücadeleleri bir bütünlük içerisinde genel direnişlere çevirmemiz gereklidir.

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Bugüne kadar hangi yeşil/ekoloji hareketlerinin parçası oldunuz?

2003 yılından beri Munzur Çevre Derneği’nin bir üyesiyim. Başlangıçta yerelde olmak üzere ülkemizin 81 ilinde ve dünyada yaşanan tüm doğa katliamlarına, nükleer santrallere, ranta, talana , yıkıma ve savaşa karşı sesimizi yükselttik. Bundan sonra acilen tüm ekoloji gruplarıyla, doğamızı ve yaşam alanlarımızı korumak için ufak ayrıntılara takılmadan ortak hedeflerimiz için birlikte yol yürümek ve mücadele etmek zorunlu bir hal almıştır. Doğamızı korumazsak, sahip çıkmazsak gelecekte daha büyük felaketlerle karşılacağız.

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın