Sevil Doğan ile Söyleşi; “Sistemin kâr hırsı karşısında doğa bizi mücadeleye çağırıyor”

0

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşileri Munzur Çevre Derneği yönetim kurulu üyesi Sevil Doğan ile devam ediyor;

“Ekoloji hareketine yön veren düşünce ve pratiğin sistem içilikten kurtarılarak, sadece yarattığı sonuçlara karşı mücadele etmekten sıyrılarak, sistemi hedefleyen bir zemine ilerleyeceğini öngörüyoruz. Ekoloji hareketinin sistemi hedefleyen bir mücadeleyi pratiğine hakim hale getirmeye hazırlandığını söylemek abartı olmayacaktır. Biz elimizden geldiğince ekoloji hareketinin net ve berrak bir çizgiye, kitlelerle bütünleşen bir mücadeleye doğru yol alması için durmaksızın mücadele edeceğiz”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 12 Haziran 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

 Böylesine bir birikimden haklı olarak söz edebiliriz. Ekoloji hareketinin tarihsel gelişimi ve mücadelesi olmasaydı üzerinde yaşadığımız dünyanın uğradığı yıkım tüm kuşatılmışlığına rağmen çok daha boyutlu olurdu. Sınırsız şekilde sömürüye açılan, talan edilen doğa ve yaşamın geri dönülmez kayıpları ve yıkımın bilançosu artar, daha da ağırlaşırdı. İnsanın ihtiyacı kadar olandan fazlası için doğayı ve yaşamı sömürmeye, talan etmeye başladığı günden günümüze direniş kimi zaman “sessiz” kimi zamanda mücadeleye dönüşerek süregelmiştir. Kapitalist sistem kendinden önceki toplumlarda görülmeyecek ölçüde doğayı kar ve sömürünün aracı haline getirmiş, rantın, talanın, kıyımın sınırları genişlemiştir. Ekoloji hareketi de doğayı ve yaşamı kapitalist sistemin egemenliği ve tahakkümü altıma alma, sınırsızca sömürüye ve talana açma saldırısı karşısında gelişmiş, tarihsel birikimini, deneyimini biriktirmiştir. Bugün doğa ve yaşama dair geri dönülmez olan ne varsa tek sorumlusu kapitalist sistemdir. Ekoloji hareketi,  direnişi ve mücadelesi olmaksızın kapitalist sistemin daha fazla talanı, yıkımı ve sömürüsü engellenemezdi. İçinden geçtiğimiz tarihsel süreçte doğaya egemenliğini dayatarak tahakküm altına almak isteyenlerle onu özgürleştirmek isteyenlerin mücadelesine tanıklık etmektedir. Ve biliyoruz doğanın özgürleşmesi insanlığın özgürleşmesinden, sömürü zincirinin, ücretli kölelik düzeninin parçalanıp atılmasından bağımsız değildir. Doğa ve insanlığın özgürleşeceği günler ancak mücadeleyle, direnişle yakınlaşacaktır.

Koronavirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/ oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulunduğumuz koşulların avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Korona virüs salgını ekolojik krizin, genel mana da ise dünyaya egemen olan ekonomik ve siyasi krizi içinde ortaya çıkmıştır. Hiç kuşkusuz ki doğanın ve insanlığın boğuştuğu sorunların, pandemilerin kapitalist sistemin aşırı üretim ve kar hırsıyla, sınırsız talanıyla kopmaz bir bağı vardır. Kapitalist sistemin yarattığı pandemi vb. gibi sonuçlar doğanın ve insanlığın özgürleşmesi yönündeki mücadelenin hedefinde bir değişikliğe yol açmayacaksa da hareketi ve onun geleceği üzerinde etkileri kaçınılmaz olacaktır. Hiç kuşkusuz salgınla birlikte doğayı ve yaşamı kuşatan sorunların kaynağı daha görünür hale gelmiş, ekoloji mücadelesinin kapitalist sisteme yöneltilmesi hedefi belirginleşmiştir. Sömürünün, talanın ekoloji mücadelenin konusu haline getirilmesinin yanında sadece yarattığı ağır sonuçlara değil kapitalist sistem karşısında mevzilenmenin, pozisyon almanın zorunluluğu da anlaşılır olmuştur. Salgın sürecinde belirginleşen ve anlaşılır olan bu gelişmelerle birlikte ekoloji hareketi kapitalist sitem karşısında daha da netleşmenin, mücadele çizgisi inşa etmenin doğumunu yaşayacaktır. Bunun kolayca olacağını söylemek ise yanılgıdır!

Salgın sürecinin bize kendiliğinden gösterdikleri ekoloji hareketinin yönelimini, çizgisini şekillendirmek için yoğun tartışmalara, pratikte sınanmaya ihtiyacı vardır. Sistemin yarattığı sonuçlar yerine onun karşısında konumlanan bir mücadele çizgisine ulaşması ekoloji mücadelesinin bu günü ve geleceği bakımından tayin edici olacaktır. Ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi, salgın sürecinin oynayacağı olumlu ve olumsuz rol asıl olarak buralarda açığa çıkacaktır. Bizler salgın sürecini kendiliğinden gösterdiği gerçeklerin ekoloji hareketinin hanesine mücadelenin gelişimi yönünde bir etkide bulunacağını düşünüyoruz. Ekoloji hareketine yön veren düşünce ve pratiğin sistem içilikten kurtarılarak, sadece yarattığı sonuçlara karşı mücadele etmekten sıyrılarak, sistemi hedefleyen bir zemine ilerleyeceğini öngörüyoruz. Ekoloji hareketinin sistemi hedefleyen bir mücadeleyi pratiğine hakim hale getirmeye hazırlandığını söylemek abartı olmayacaktır. Biz elimizden geldiğince ekoloji hareketinin net ve berrak bir çizgiye, kitlelerle bütünleşen bir mücadeleye doğru yol alması için durmaksızın mücadele edeceğiz. Ekoloji hareketine mücadele ve direniş çizgisi hakim olmaksızın doğa ve insanlık yıkıma uğramaya, ağır bedeller ödemeye devam edecektir. Hareketi güçlendirecek ve ileri mevzilere taşıyacak asıl şey mücadele çizgisidir. Bu mücadele çizgisi olmaksızın olanakları, mücadelenin gelişme zeminini değerlendirmek,  büyütmek mümkün olamayacaktır. Ekoloji hareketinin en büyük dezavantajı ekoloji mücadelesiyle bu zeminde buluşmada yaşadığı handikaptır. Salgın süreci bu handikabın aşılmasına uygun zemin hazırlamıştır. Salgın gibi her türlü sonuca, yok edilen ormanlara, kuruyan derelere, delik deşik edilmiş dağlara, yağmalanmış tarım arazilerine, kirletilmiş havaya, denize baktığımızda gördüklerimize vereceğimiz cevap tayin edicidir. Salgın süreci bu cevabı tüm açıklığıyla bize vermektedir. Gördüğümüz sadece virüse yakalanmış insanlar, kesilmiş ağaçlar, kurumuş dereler, nefes alamayan insanlar ya da kıyıya vurmuş balıklar değildir. Gördüğümüz tamda emperyalist kapitalist sistemin kendisidir. Ekoloji hareketi yaratılan her türlü sonuçta, yıkımda sistemi görmeye başladığı zaman doğanın ve yaşamın özgürleşme mücadelesi çarpan etkisi yaşayacaktır. Yinelemekte fayda var: Dayanışma ile çevre mücadelesi çarpan etkisi yaşayacaktır.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Küresel ekolojik krizin tüm dünyaya olduğu gibi yaşadığımız ülkeye yansımaları da çok boyutlu ve yıkıcı olmaktadır. Ekolojik krizin dayandığımız sınırlarına bir anda gelmediğimiz biliniyor. Egemen sınıfların doğanın kalbine doğru ilerleyen, yıkımını ve ölümünü hazırlayan sistemli sömürü ve talan politikalarıyla geri dönülmez bir aşamaya gelindi. Bugün de talan ve rant politikaları doğanın kalbine tünel kazmaya devam etmektedir. Pandemi süreciyle ara verilmesi bir yana halkın mücadelesiyle engellenen rant projelerine yenileri dahil edilerek talan sürdürülmektedir. Doğa bozulan dengesiyle iklimsel öfke yüklüdür. Ormanlar ev sahipliği yaptığı binlerce canlı türüyle birlikte kıyımdan geçirilen, bilinçli çıkarılan orman yangınları ile küle çevrilen yerlerdir. Çıplaklaşmış araziler uluslararası tekellerin talanına açılarak endüstriyel tarımın, madenciliğin, enerji politikalarının yaşama geçirildiği sahalara dönüşmüştür. Denizler, okyanuslar sadece en dip yerlerine ulaşmış plastik atıklarla değil kara parçası üzerinde tüketilen kaynakların sularda aranmaya başlamasıyla da kirletilmektedir. Yer altı suları kurumaya, nehirler denize ulaşmadan yitip gitmeye, toprak kavrulup çoraklaşmaya, hava nefes alamayacak kadar kirlenmeye yüz tuttu. Dünya canlı yaşamı tehdit edecek düzeyde ısınmaya, buzullar erimeye, sular yükselmeye başladı.  Yükselen suların kara parçasını yutmaya başlayacağı günler, yaşanacak iklimsel göçler uzağımızda durmuyor. Ülkemizde “fıtrattan saydıkları”, “göklerden gelen” iklimsel öfkenin adresi durumundadır. Heyelanlar, karada ve denizde ortaya çıkan hortumlar, şiddetli yağmurlar, yıkıcı seller ardı arkası kesilmeden yaşanıyor. Doğa çölleşmenin, kuraklığın uçurumuna ilerliyor.  

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Engels’in isabetli söyleyişiyle “(…) doğa üzerinde kazandığımız zaferlerden dolayı kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doğa bizden öcünü alır” diyor! Doğanın reaksiyonu tümüyle bunu doğrulamaktadır. Onu aşırı üretim ve kar hırsıyla sömürmekten biran için vazgeçmeyenler sadece doğanın değil ondan ihtiyacı kadar yararlanmak isteyen işçi, emekçi ve köylülerin, doğa ve yaşam savunucularının da öfkesiyle, mücadelesiyle karşılaşıyor. Doğanın mahvına yol açan sömürünün, talanın önüne geçecek olanda biriken bu öfke ve mücadeledir. Ezilen ve tahakküm altında tutulan doğanın en bilinçli ve dinamik parçası olan milyonlar doğayı ve emeği özgürleştirecektir. Dünyayı ve ülkemizi kuşatan ve her gün çeşitlenen ekolojik krize karşı önceliğimiz bu mücadelenin örgütlenmesidir. Doğaya, yaşam alanlarına yönelik saldırıların varlığı, yaygınlığı boyutlu şekilde etkilenen ezilenlerin mücadelesine ve direnişine vesile olacaktır.
Sistemin kâr hırsı karşısında doğa bizi mücadeleye çağırıyor. Bu çağrıya ekoloji mücadelesinin özneleri olarak örgütlü bir karşı koyuş ile yanıt vermeliyiz – vermek zorundayız. Ne yapmalı? Sorusunun yanıtı ekoloji mücadelesini örgütsüz, bireysel mücadele hattından çıkarıp örgütlü mücadeleye dönüştürerek verebiliriz.
Bursa Kirazlıyayla’da yaşam alanlarını savunan köylüler jandarma barikatı ile karşılaştı. Daha sonra evlerinden jandarma tarafından gözaltına alındılar ve akşamüzeri denetimli serbestlikle bırakıldılar. Yaşam alanlarını savundukları için periyodik bir biçimde imza atmak zorunda bırakıldılar. Düşünün, karşımızda doğaya düşman, geleceğimizi yok etmek isteyen sistematik-örgütlü bir güç var. Bu güce karşı Kirazlıyaylalı kadınların isyanını kuşanmaktan, rotamızı örgütlü mücadeleye çevirmekten başka bir alternatifimiz yok!

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ekoloji mücadelesine dair söz söyleme olanağını ancak doğa dostu devrimci ve demokrat basın aracılığı ile buluyoruz. Bu anlamda bize bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ederiz. Tüm yaşam savunucularına mücadelelerinde başarılar diliyoruz.

Share.

About Author

Leave A Reply