Direniş Alanları’ndan TBMM’ye yol gider mi?

0

Karıncalar Ekoloji Ağı 3 Nisan 2023 tarihinde sahadan ekoloji hareketinin içinden gelen MV aday adayları ile bir hibrit toplantı gerçekleştirdi. Toplantıya üçü çevrimiçi olmak üzere toplam 9 aday adayı (5 erkek/ 4 kadın) katılım sağladı. Toplantıda kendilerine toplan üç soru soruldu. İlk soruda aday adayları kendilerini tanıttıktan bugüne kadar ekoloji alanında verdikleri mücadeleden söz ettiler. İkinci soruda yerel direnişlerin bir parçası olmak yerine milletvekili olmak istemelerinin nedeni, son olarak da Topraktan Doğuyoruz kampanyası ve Ekokırım Yasa Tasarısı gibi ekoloji hareketinin gundeminde olan kampanyalar hakkinda dusuncelerini sorduk.

Toplantıya katılım sağlayan aday adaylarının soyadı sıralamasına göre adları şu şekilde; Murat Akbaş, Ahmet Aksüt, Serhat Ertuğrul, Göksen Ezeltürk, Ali Kemal İpek,  Nazlı Ece Mutlu,  Hadice Özbay,  Ömür Yaşayan.

Murat Akbaş

Soru; kendinizi kısaca tanıtıp bugüne kadar ekolojik çalışmalara katkınız.
15 Ocak 1961 Iğdır Tuzluca doğumluyum. Benim esas doğumum liseli Dev Genç ile tanışmam da olmuştur. 1978’den başlayan siyasal mücadele tarihim çok çeşitli alanlarda devam etti, ediyor. Faşizme ve emperyalizme karşı BAĞIMSIZSILIK VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ sürecinde 16 haziran 1979 da tutukladım. 12 eylül açık faşizm yıllarında tutsaklık süreci sonrası mücadeleye devam ederek bu yıllara geldim. Ülke genelinde süren
Ekoloji mücadelesinin her aşamasında da aktif ( son 8-9 ay ivmesi düşsede) olarak yeraldım ve almaya devam edeceğim. Bu süreçte Kazdağları ve Kanal İstanbul çalışmaları kapsamın da birkaç kez arkadaslarımla birlikte gözaltına alındım hala süren davalarımız var. Gerici faşist iktidara karşı mücadele alanlarının tamamın da birleşik bir mücadelenin önemine inanarak bütüncül bir mücadelenin ancak iktidarı yeneceğini düşünüyorum bu inanç ve kararlılıkla her alanda mücadele sürdürüyorum. Ekoloji mücadelesi olarak; Kazdağları’ndan Akbelen, Kanal İstanbul, İkizdere, Erzincan Karanlık Kanyon, yangınlar, Murat-Munzur dağlarına kadar kısaca 1102 noktada süren saldırılara karşı uzun süre hem bir sıra neferi olarak hemde koordinasyonlarda görev aldım. 2016- 2020 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Avcılar ilçe ve İstanbu İl başkan yardımcısı olarak ülke genelin de olanaklarım çerçevesin de ekoloji mücadelesinin tüm taleplerini karşılamaya ve partinin bu alana da yoğunlaşmasına azami çaba harcadım ve harcamaya devam ediyorum.
Tüm mücadele disiplinlerinde var olan ve emek veren bir arkadaşınızım.
Soru; Neden milletveki olmak istiyorsunuz, yerel direnişlerin bir parçası olmak yerine neden aday olmak istediniz:
Milletvekilliği mücadele alanlarında etkin ve kapsayıcı bir rol oynuyor ve geniş kesimlere mücadelenin sesini ve haklılığını taşıyor. Hepimizin bildiği gibi ‘taşıma suyuyla değirmen dönmez’ sadece gelip eyleme destek vermek yetmiyor, ki vekiller bunu yapıyor. O zaman kendi sesiniz ve sözünüz olacak mücadelenin her aşamasının içinde yer alacak ve yönetecek meclis dahil tüm alanlara yayacak vekillere ihtiyaç var. Diğer yanıyla bu kürsüyü etkin ve kalıcı kültür oluşturma olarak da kullanmak gerekir diye düşünüyorum. Olur veya olmaz her alanda mücadelemize devam edeceğim. Sadece yerel direnişler değil tüm mücadele alanların da varım ve var olmaya devam edeceğim. Hiçbir çalışmayı yadsımamak ve birini diğerinin önüne koymamak gerekir. Mücadele bir bütündür dönemsel özgünlüğü ve acilliği olarak bakmak ve öne çıkarmak gerekir. Kısaca direnişlerde de olacaksınız kürsüde de.
Soru; Ekokrım yasası ve ‘topraktan doğuyoruz’ kampanyası.
Herbir çalışmanın çok değerli olduğunu er yada geç katkı sunacağını düşünüyorum. Topraktan Doğuyoruz kampanyası da bunlardan biri. Parlemento da ekoloji mücadelesinin içinden gelen bir vekil olmadığı için ciddi birçok şey talep ve rica ile oluyor. Vekillerle ilişki yürüten bir arkadaşınız olarak pratikte bunun zorluğunu yaşayanlardan biriyim. Bu zorluk ortadan kaldırılmalıdır. Parlemento da olursam nasıl bir parlamenter olacağımı yaşayarak göreceğiz. Geçmişim, geleceğimin aynasıdır.
Yoldaşca selamlar

Ben Ahmet Aksüt.  Yatağan Deştin’de yapılmak istenen çimento fabrikasına karşı direnen köylülerin bugün fabrika parçalarını taşıyan kamyonların geçişine engel olma  ve protesto eylemlerine katkıda bulunmak üzere Deştin’de olduğumdan toplantınıza da geç katılabildim, bu gecikme için özürlerimle başlamak istiyorum. 1963 İzmir doğumluyum, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum.38 yıldır serbest avukatlık yapmaktayım. Toplantınıza Türkiye Komünist Partisi Muğla milletvekili adayı olarak katılıyorum.

2003 yılından bu yana önce Muğla Bodrum’da sonra Muğla Merkezde yaşadığım süre içinde bulunduğum çevrede birçok hukukçu olarak katkı vermeye çalıştım, politik olarak da destek oldum. Muğla bu konuda doğrudan sermayenin talan ve yağmasına maruz kalan kentlerimizin başında geliyor.Özellikle son yıllarda birçok bölgesinde, Marmaris’te Kızılbük yağması(Sinpaş), Milas İkizköy’de Akbelen ormanı yağması(YK enerji), Yatağan Deştin’de Çimento fabrikası(Muğla Çimento) Milas Balgilya’da Ağaoğlu , Bodrum Cennet Koyu’nun Cengiz İnşaata peşkeş çekilmesi vs.Son olarak Köyceğiz’de sığla ormanlarının ortadan kaldırılması ve imara açılması girişimi var, henüz tam olarak duyulmayan. Bunların ortak noktası sermayenin kar hırsı ile yağma ve talanından kaynaklanıyor olmalarıdır.Doğayı tahrip eden, zarar veren, bugünün kar hırsı ile yarını düşünmeyen bu anlayıştır.Bir başka ifade ile söylenecek olur ise doğanın, havanın suyun  ormanların yağması talanı da sınıfsaldır, bu yağma ve talana karşı verilecek mücadelenin de sınıfsal içeriği gözden kaçırmaması gerekmektedir. Kauçuk baronları tarafından düzenlenen bir suikaste kurban giden Brezilyalı ekososyalist Chico Mendes’in  ünlü sözüdür “ sınıf mücadelesini dikkate almayan bir çevrecilik hareketi bahçıvanlıktır”.

Milletvekili adaylığım da bu anlayışı TBMM’ne taşıma ve bu mücadelenin oradan sürdürülmesi isteğim nedeniyledir. Yerel direnişlerin zaten elimden geldiğince bir parçası olmaya çalışıyor ve az önce açıklamaya çalıştığım politik anlayışımı bu direnişlere aktarmaya gayret ediyorum, milletvekili olmanın buna engel teşkil edeceğini düşünmüyorum.

Ekokırım Yasa teklifine ilişkin imza kampanyasında imzam vardır, ayrıca yerel toplantılarımızda da bu imza kampanyasına destek verdik, arkadaşlarımızın da imza vermesini sağladık. Keza Topraktan Doğuyoruz kampanyasının örgütleyicilerinden bazıları ile  (örn.Halime Şaman)  zaten başka eylemliliklerde de birlikteyiz. Parlamentoya girmek elbette diğer politik görüşlerimizin yanında doğanın ve çevrenin yağma ve talanına karşı bakış açımızın sergilenmesi anlamında ve sınıflar mücadelesini sermayenin karargahında sürdürmek anlamında bize birtakım olanaklar sağlayacaktır.Ancak aslolan emekçi halkın, ezilenlerin bu çağdışı bu ahlaksız kapitalist sistemin ve sömürünün her türlüsünün sonlandırılması mücadelesine örgütlenmesidir. Parlamentoya girmek ya da girmemek bu mücadelede ikincil önemdedir, her koşulda bu mücadele sürecektir.

Bir hukukçu olarak ülkemizde hukukun bitttiğini  söylemekten hicap duyuyorum, ancak yaşadığımız gerçeklik de hukuksuzluğun tüm hayatımızı kaplamış olmasıdır.Sermaye hiçbir şekilde talanına engel olacak bir direniş görmek istemiyor.Bu anlamda bu çevre katliamlarına karşı hukuki mücadelenin elbette önemli olduğunu, ancak tek başına yeterli olmadığını mutlaka ve mutlaka örgütlü bir güç ile sermayenin karşısına çıkılması gerektiğini belirterek sözlerimi sonlandırıyorum.

Ahmet AKSÜT

TKP Muğla Milletvekili Adayı

GÖKSEN EZELTÜRK

İSTANBUL 2. BÖLGE MİLLETVEKİLİ ADAY ADAYI:

15 Ocak 1963 Kırklareli doğumluyum.  Annem ve babam Köy Enstitüsü mezunu ilkokul öğretmeniydiler ve sermayelerinin değerine paha biçilemeyecek bir kalem olduğunu söylerlerdi. Onların aydınlık Türkiye anlayışı ile büyüdüm. Kızlarının daha iyi okuması için ben 2 yaşındayken İstanbul’a göç etmişlerdi.

Ortaokul ve Lise eğitimimi İstanbul Erkek Lisesinde tamamladıktan sonra İ.Ü. İşletme Fakültesini bitirdim. Uzun yıllar özel sektörde çalıştım ve halen part time aktif iş hayatıma devam ediyorum.

Son beş altı yıldır İstanbul Şişli ilçesinde aktif olarak  CHP İlçede çalışıyorum.  Aynı zamanda CHP Kadın Kolları MYK yedek üyesiyim

Ekoloji ile ilgili çalışmalarim da yaklaşış 5 yıl önce Kaz dağları ile başladı. Doğanın rant uüruna yok edilmesine dikkat çekmek için amatör ve profesyonel sanatçı arkadaşlarımızla birlikte Doğa için Sanat Derneğini kurduk. Dernek olarak kurulduğumuzdan bu yana doğanın korunmasına ve kent yağmasına dikkat çekmek için sanat odaklı etkinlikler düzenliyoruz ve ülkemizin dört bir yanında yerel inisiyatiflerce sürdürülen direnişlere destek veriyoruz.

Milletvekili olmaktaki hedefim, demokratik ve laik Atatürk Cumhuriyetinin yeniden inşası ve deprem bölgesinin yaralarının sarılması sürecinde sorumluluk almak. Eğer vekil olursam mecliste özellikle çevre ve iklim krizi alanındaki çalışmalara destek vermek, kürsüde yerel inisiyatiflerin sesi ve sözü olmak, rant uğruna yok edilen doğanın korunmasi adına çalışmak istiyorum.

STK’LARDA ÜSTLENDİĞİM GÖREVLER:

• İKK (İstanbul Kent Konseyi) YK üyesi

• Şişli Kent Konseyi YK üyesi

• DİSDER (Doğa için Sanat Derneği) Kurucu Başkanı

• KOMŞU KOOP (Komşu Dayanışma Kadın Koop-Şişli) Kurucu Üyesi ve Başkan Yardımcısı

DOĞANIN KORUNMASINA DÖNÜK SAHA ÇALIŞMALARImız:

İstanbul Dışı:

• SAROS -Saros Gönüllülerinin daveti ile SAROS”daki FSRU limanına dikkat çekmek için  sanat etkinlikleri düzenlenmesi ve basın açıklamalarına destek

• KAZDAĞLARI –ÇANAKKALE Kazdağları İstanbul Dayanışması ve Kazdağı Derneği ile Kazdağlarında yapılan altın ve uranyum aramalarına karşı çeşitli etkinliklerin düzenlenmesi ve basın açıklamalarına destek

• EMİRDAĞ – AFYON: Emirdağ’ın yaylalarının korunması için farkındalık yaratmak adına Emirdağ Çev+re Platformunun daveti ile çeşitli sanat etkinliklerinin düzenlenmesi ve basın açıklamalarına destek

• İKİZKÖY-MUĞLA İkizköy Çevre Gönüllülerinin davetiyle Akbelen ormanını korumak için Akbelen’de ve Ankara’da çeşitli etkinlikler düzenlenmesi ve basn açıklamalarına destek

• İKİZDERE-RİZE İkizdere Çevre Gönüllüleri ile birlikte Rize İKİZDERE”de taşocağına karşı düzenlenen çeşitli etkinlikler düzenlenmesi ve basın açıklamalarına destek

• OVACIK- TUNCELİ Ekoloji Birliği ile Tunceli OVACIK’ta orman yangınlarına farkındalık için düzenlenen çeşitli etkinlikler ve basın açıklamasına destek

• İLİÇ – ERZİNCAN İliç Çevre Gönüllüleri ile İliç’teki siyanür havuzuna dikkat çekmek için düzenlenen çeşitli etkinlikler ve basın açıklamasına destek

• VAN– Van-Çevder’in daveti ile Van Gölündeki kirliliğe dikkat çekmek için düzenlenen gezinin organizasyonu, çeşitli etkinlikler düzenlenmesi ve basın açıklaması yapılması

• HAKKARİ– Zap suyundaki kirliliğe ve Hakkari çöplüğüne dikkat çekmek için düzenlenen gezinin organizasyonu, çeşitli etkinlikler ve basın açıklaması yapılması

• FİNİKE-ANTALYA Doğayı korudukları için katledilen Büyüknohutçu çiftinin 5. Yıl anmasına katılım ve basın açıklamasına destek

• BURSA – Uludağ’ın korunmasına dönük sanat etkinliği düzenlenmesi ve basın açıklamasına destek

İstanbul:

• VALİDEBAĞ: Validebağ Gönüllüleri ile Validebağ korusu için çeşitli etkinlikler düzenlemesi ve basın açıklamalarına destek

• KANAL İSTANBUL: Ya Kanal Ya İstanbul Koalisyonu ile çılgın proje Kanal İstanbul’a farkındalık çalışmaları yapılması ve basın açıklamasına destek

• İKLİM KRİZİ: İklim Adaleti Koalisyonu ile İklim Krizine dikkat çekmek için düzenlenen çeşitli etkinlikler

ZEYTİNLİKLERİ KORUMAYA DÖNÜK SAHA ÇALIŞMALARI:

• ÇANAKKALE: Resim sergisi düzenlenmesi ve Basın açıklaması yapılması

• MUDANYA: Tarihi Taşmektep’te Panel, Resim sergisi düzenlenmesi ve Basın açıklaması yapılması-*

• MUĞLA İKİZKÖY: Akbelen orman alanında Panel, Resim sergisi düzenlenmesi ve Basın açıklamasi

Ben Ali Kemal İpek Trabzonlu bir ailenin çocuğu olarak 1961’de Trabzon’da doğdum. 46 yıldır da İstanbul Maltepe’de yaşıyorum. Lise yıllarımdan beri her türlü toplumsal mücadelenin içinde yer aldım. Bunun sonucu 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından 1982-1989 yılları arasında hapisanede kaldım.

Çıktıktan sonra da her tür haksızlık ve hukuksuzluğa karşı mücadeleme devam ettim. Bu dönemde çevre ve ekoloji alanında da bilinç oluşturarak bu alanda da mücadeleye aktif katılım sağladım.

Bölgenin en önemli iktisadi ve yaşam alanı olan Cevizli Tekel fabrikasının kapatılması sonrası 2009 yılında fabrika alanının ve yaşam alanlarının o dönem Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Şehir Üniversitesine peşkeş çekilmesi üzerine kurduğumuz Cevizli Tekel dayanışması ile uzun süreli bir mücadele yürüttük, bu mücadeleyi değişik biçimlerde hala da sürdürmekteyiz.

2012 yılında, tam bir ekolojik yıkım projesi olan Maltepe sahil dolgu alanına karşı Çevre ve Yaşam Platformu kurarak kitlesel bir mücadele yürüttük, merkezi hükümet ve belediyelerin ortaklaşa tutumlarına karşı uzun süreli çabalarımız oldu, önlemede başarılı olamasak da, çevre bilinci oluşturma da bir iz bıraktık.

Yine 2017’de Küçükyalı karayolları arazisinin rant projesine peşkeşine uzun ve kitlesel protestolarımız oldu.

Gezi eylemlerine Maltepe Çevre ve Yaşam platformu olarak kitlesel katılımlarımız oldu, bu süreçte düzenlediğimiz sürekli forumlarla, Maltepe Forumu kurumsallaştı ve hala haftalık toplantılarla süren ülkenin en uzun süreli forumunu oluşturduk. Yine bunun kolaylaştırıcılığı ile pandemide hızlı ve etkin bir biçimde Maltepe Dayanışma Ağı’nı oluşturduk.

Bölgemizde Barış Manço parkı başta olmak üzere nefes alanlarımız olan yerel parklarımızın ranta açılmasına karşı halkın katılımıyla gerçekleştirdiğimiz eylemlerle bunlara engel olduk.

Zümrütevler ormanı,  Aydos ormanlarının yapılaşmaya açılmasını gündeme taşıyarak yine yerel halkla protestolar gerçekleştirdik.

Haydarpaşa dayanışmasında, Validebağ direnişinde de aktif olarak yer aldım. Yine İkizdere ve Kazdağları eylemlerinde yer almaya çalıştım.

Şu an bölgemizdeki en önemli ve büyük yeşil alan olarak bulunan eski askeri alan olan Baransel kışlasının yapılaşmaya açılmasına karşı etkin bir kampanya yürütmeye çalışıyoruz.

Bütün bu ve benzeri süreçlerimizde ekolojik ve çevre sorunlarının çözümünün yerel mücadele olduğu kadar, bunların ülke ve  giderek de dünya çapında bütünleşik bir mücadele gerektirdiği bilincine varıyoruz.

Milletvekili olmak sadece benim isteğimle olmadı, özellikle yereldeki her tür mücadelede yer almam ve genelde de bunlarda sözcülüğünü yapmam dolayısıyla yerel güçlerin de talebiyle oluştu. Çünkü burada oluşturduğumuz kültür ve anlayış, vekillik vasfının, yerellerin öne çıkardığı ve gerçek anlamda yerellerin sesini ve taleplerini öne çıkardığı, yerellerce denetlenebilen bir vekillik anlayışıdır.

Bu anlamda milletvekili olmak, yerel direnişlerden kopuşu değil, bu direnişlerin bir parçası olarak yerelin sesini daha gür ve daha kuvvetli, daha duyulur ve etkili hale getirmek içindir. Hayatımı ve kişiliğimi oluşturan bu bölge benim zaten neredeyse her şeyim olarak, bölge sorunlarının çözümlerinin  büyük bölümünün merkezi düzeyde halledilebilir olduğunun da bilincindeyim, bu açıdan vekillik çözüm yollarını buralara da taşımanın bir aracı olacaktır.

En basitinden, üzerinde insanca yaşayabileceğimiz bir dünya, doğa olmayacaksa, yarına, geleceğe dönük hiçbir projemizin de anlamı ve gerçekliği olmayacaktır. O bakımdan insanca bir yaşam inşa edebileceğimiz bir doğayı bugün korumak ve her halükarda var etmek zorundayız. Bir Amerikan yerlisinin dediği gibi, “bize bu dünya atalarımızdan miras kalmadı, biz onu torunlarımızda ödünç aldık” ve bunu daha iyi bir biçimde onlara teslim etmek zorundayız. Bu açıdan doğaya karşı suçların önlenmesi ve cezalandırılması için bir “ekokırım yasası”na ihtiyaç vardır. Güncel olarak da başlatılan “topraktan doğuyoruz kampanyası” deprem bölgesinde yaşamın sağlıklı sürdürülebilmesi açısında çok anlamlı ve desteklediğim bir girişimdir.

Ekoloji mücadelesi ile emek mücadelesinin birbiriyle kopmaz bağlarla bağlı olduğu bilinciyle, birlikte mutlaka kazanacağız diyorum.

Ali Kemal İpek

Yeşil Sol Parti, İstanbul 1. Bölge aday adayı

Hatice Özbay

TİP İstanbul Milletvekili Aday Adayı Hadice Özbay

1998 Yılı itibariyle İstanbul’da /Beyoğlu’nda yaşıyorum.

Gazetecilik mesleğine öğrencilik yıllarımda Ankara’da başladım. Politika Gazetesi, Yeni Ulus Gazetesi, MEBA Memleket Ekonomi Basın ajansı, Milliyet…

Yazdığım ve içinde yer aldığım yayınlar: Mersin İçel’de Katılım Gazetesi sahibi ve yazı işleri müdürlüğü- Güneş Gazetesi – Milliyet Gazetesi Artı Haber Dergi –  Leman Dergi Grubu, Kaçak Yayın – Yeni Harman – Beyoğlu Gazetesi – Forum Edebiyat – Her Şeye Karşın Edebiyat – Multi Kulti- Deli Dolu Mizah – Guardian Turk – Kirli Sakal – Turuncutime. –  Haberinyeri  – Samsunhaber- Ordu Yeni Boyut- Urfa Haber ve daha bir çok yayın organı.

Hürriyet Gazetesi- Anneyiz Biz (Hürriyet) Hamileyiz Biz (Hürriyet) Hürriyet Gazetesi: Ekim 2006 / Mart 2010

Halen İstanbul Flas gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktayım. Kendi Ajansım, yerel gazetem ile ilgili şirketlerim oldu, ayrıca 3 ayrı şirkette de üst düzey yöneticilik yaptım.

Kitap yazdım: “Annelik Ömür Boyu – Hatice Özbay” Yayın tarihi: 22 Mart 2013 Yayınevi: Epsilon Yayınevi

300 Ünlü kadın ile kariyer ve annelikleri hakkında yapılan röportajların 60 tanesini bir kitapta topladım.

Akdeniz’in bereketli bana göre tılsımlı suyundan beslendim. Sıcaklığımı samimiyetimi, turunç kokumu doğduğum topraklardan aldım. Eğitim şart diyorum ve öğrenmeye devam ediyorum. Babamın “İlgi- bilgi- görgü” üçlemesi ve annemin “İmkansız yok, sadece zorlar var” düsturlarıyla büyüdüm. Yaş yok diyor izafi olduğuna inanıyor ve yaşıyorum.

Elbette tarafsız değilim, doğrudan, özgürlüklerden kısacası insandan yanayım. Çevreye duyarlı, yeşile aşık, betonlaşmaya karşı, hak, hukuk adalet yanlısıyım.
Gericiliğin, yobazlığın karşısındayım, savaşlara, insanların öldürülmesine karşıyım. Hayvanların katledilmesine, çocukların istismarına karşıyım, kadınların taciz ve tecavüzüne, mobbinge, emeğin sömürüsüne karşıyım.

Cumhuriyetin 100’üncü yılı bitti. İkinci yüzyılına girerken demokratik ve laiklik haklarımızı ayaklar altına alındı. Bireysel, toplumsal ve kamusal haklarımızı savunabilmek, bir anne olarak, çocuklarımıza gelecekte iyi bir gelecek bırakmak adına doğru bir Türkiye, demokratik bir Türkiye, laik bir Türkiye bırakmak adına aday olmak istedim…

Neden buradayım? Karıncanın kardeşi var ve Karıncalar’a saygı duyuyorum. İlk çevre aktivist hareketim Mersin’de İçel Çevre Gönüllüleri Derneği (kurucu üyelerindendim) önderliğinde henüz çocuklarım küçükken ve Mersin’de Okaliptüs ağaçlarının kıyımını önlemekti. Sonrasında Caretta carettalar’ın yumurtlama alanlarını korumakla devam ettik. İkinci eşimden ayrıldığımda çocuklarımın sorumluluğunu üstlendim, ekonomik ve yaşamsal kaygılarım, basın sektörünün içinde yer almam nedeniyle de biraz zordu, aktivistliğim bir süre kesintiye uğradı.

İçinde olamadığım eylemlere çocuklarımın gidebilmeleri yönünde kolaylaştırıcılık yanında, haberlerimle destek oldum. Hiçbir zaman doğadan bağımsız olmadım. Benim için bugüne kadar gördüğüm en büyük direniş tüm çocuklarımla içinde yer aldığım Gezi Parkı direnişiydi. Eşine benzerine bugüne dek rastlanmayan büyüklükte her yaştan, her görüşte, her dilden, ırktan insanın bir araya geldiği Bir ağaçta vücut bulunan özgürlük mücadelesinin susayışıydı. Bir doğa sever ve kadın hakları savunucusu olarak da orada olmalıydım.

Çünkü Kadın Ekolojiden bağımsız değildir. Kadın tohumu eker, tohumu saklar ve kadın besler.  Özünde ekolojik sistemden bağımsız bir kadın hareketi, kadından bağımsız bir ekolojik sistem hareketi düşünülemez.

İnsan olmadığında doğa canlılığına devam eder, ancak ağaç olmadan insan yaşamına devam edemez. Bu nedenle de korunmalıdır.

Neden TİP’den aday adayı olduğuma gelince; İKD ve İGD ile başlayan devrimcilik geleneğinden geliyorum. Politika gazetesiyle başlayan meslek yaşamım sonrasında, sigortasız çalıştırılmalardan, mobbinglerden, eşit işe eşit ücretin alınmadığı günlerden, boşanmış bir anne olarak yaşamımda sayısız zorlanmalarım oldu. İşçinin sesini, çalışanın sesini, çocuğun sesini, gençlerin sesini, kadının sesini duyurabileceğine, doğaya, hayvan ve insan haklarına saygılı, gericiliğe, yobazlığa karşı durabilen Sosyalist Parti olduğuna inandığım Türkiye İşçi Partisi’nden aday adayı oldum. Saydıklarımın tümünü meclise taşıyabileceğine inandığım için de TİP tercihim oldu.

Kadın hareketinin sınıfsal bir mücadele olduğuna inanıyorum. Bu sınıfsal mücadelenin bayrağını taşıyabilmek için TİP’den Milletvekili aday adayı oldum. Doğa katliamlarına dur demek için, tarihi dokularımızın bozulmasına, doğal ve kültürel varlıklarımızın korunabilmesi, rant uğruna sermayeye teslim edilen milli parkalarımızın yapılaşmasına ve talan edilmesine karşı durabilmek için,
Kadın hakları üzerinden yapılan pazarlıkları kabullenemediğim için aday adayı oldum.

Bu seçim kadınların son seçme ve seçilme hakkının oylandığı seçim olabilir. Çok karanlık tünellere girmeye zorlanıyoruz. 6284 sayılı yasanın kaldırılması konusundaki diretmelerle kadınların kamusal alandan, toplumsal mücadeleden çekilmesini isteyen zihniyet yeniden evlerimizde oturmamızı ve erke biat etmemizi istiyor… HÜDA PAR ya da Yeniden Refah Partisi, mevcut iktidara kadın üzerinden, kadın oylarıyla ve kadınlara rağmen  6284 sayılı yasanın kaldırılmasını istedikleri konusunda anlaşma metinleri açıkladılar. Parsel parsel de Milletvekilliği pazarlıkları yaptılar. Bu yasanın koruyuculuğunun kalkması demek aile içi şiddetin artması demek. Özünde kaybedilecek haklarımızın karşısında durabilmek için aday adayıyım.

Yerel direnişlerde bulunmak elbette önemli, ancak bunların haber olabilmesi de önemli. Bunların meclise taşınması da çok önemli. Ki yakın zamanda yaşadığımız coğrafi olarak on bir ili kapsayan deprem faciası özünde tüm ülkeyi derinden etkiledi.

Anladık ki; bu bir AFET, bölge içinse kıyamet. Anladık ki; çaresizlik insanın içini kemirirmiş. Ve Anladık ki; bu halk kendi seferberliğini kendi de ilan edermiş. Gezi direnişinde olduğu gibi ki bize Gezi direnişini hatırlattı. Anladık ki; birleşirsek çoğalır, yardımlaşarak verimli olabilirmişiz.

Anladık ki; kapatılması öngörülen ve yasalarla faaliyetleri kısıtlanan TMMOB önemliymiş.

Anladık ki; imar Barışı diye sunulan ucube imar affı halkın mezarını kazarken, mutlu azınlığın kesesini şişirmiş.  Bu yasaya da karşı çıkılabilirmiş.

Özü; Deprem, sel, yangın gibi doğal afetler olur olacaktır da Ancak önlemini alabilmek ve anında müdahale edebilmek ancak iyi ve doğru yöntem ve yönetimlerle mümkün olabilir.

Demem o ki; Direnişler varsa hak ihlalleri de vardır. Hak ihlallerinin olmadığı bir yaşamı inşa edebilme adına yola çıktım.

Ülkemizde, Akkuyu’dan, Muğla’ya, Deştin’den, Kanal İstanbul’a İkizdere’den Kazdağları’na, Sivas Koyunhisarlı’dan, Yumurtalık’a, Van’dan, Kirazlıdere’ye Biga Lapseki Çanakkale’den Phaselis’e yürünecek çok yol, alınacak çok mesafe, kazanılacak çok mevzi var. Tamamını sayamadığım kadar çok doğa suçu işleniyor ki bunların bir çoğu Ekokırım çerçevesinde değerlendirilmeli diyenlerdenim. Habitatın bir bütün olarak korunması ve  Ekokırımın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin baktığı 4 temel suça eklenerek 5 suç olarak kabul edilmesi gerekliliğine inanıyorum.

Ömür Yaşayan / TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ 1. BÖLGE İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ADAYI

Ben 33 yaşında çevre meselesi diye ele alınan başlıkların politik olduğu bilincinde ve mücadelesini veren bir çevre mühendisiyim.

Sadece ağacın kesilmesi, suyun, havanın, toprağın kirletilmesi değil mevzu. Bütün bunlar aynı zamanda toplumsal eşitsizliği artırıyor. Gelir düzeyiniz sizin sağlıklı çevreye, sağlıklı gıdaya ve sağlığın kendisine ulaşıp ulaşamayacağınızı da belirliyor. Kamusal alanlar şirketlere ya da büyük sermaye gruplarına ait olmaya başlıyor. Kentte halka düşen her alan git gide daralıyor, işçilerin yoğun olarak yaşadığı yerler hava kirliliğinden kırılıyor, temiz suya yeterince ulaşamayan insan sayısı çoğalıyor, tarım alanları yok oluyor gıda fiyatları artıyor, sağlık harcamaları halkın bütçesini aşıyor. Liste böyle uzayıp gidiyor.

Doğal kaynakların talanı ve çevrenin tahribi kapitalizmin belirleyici özelliğidir. Doğal kaynaklara el konulması, sermayenin genişleme oyununda kaçınılmaz ve temel bir zorunluluktur. Bu talan ve gasp, yaşadığımız, çalıştığımız ve yaşadığımız bölgelerde biçim değiştirmekte ancak özünde sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızı ihlal etmektedir. Kimi örneklerde tarım faaliyetleri ile enerji ve sanayi tesisleri karşı karşıya gelmekte, kimilerinde turizm tesisleri ile doğa koruma arasında çelişki yaşanmakta, kimilerinde sanayi tesislerinden kaynaklanan çevre kirliliği sağlığımızı, yaşamımızı etkilemektedir.

Yıllarca bilime, tekniğe ve doğaya düşman AKP iktidarı, yasa ve yönetmelikleri sermayenin çıkarı gözeterek çevre ve halk sağlığı sorunlarına yol açmaktadır. 1969’da çevre hareketinin baskısıyla büyük ölçekli projelerin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi amacı ile açığa çıkan ÇED, şimdi şirketlerin projelerin tanıtım dosyası haline gelmiştir. Birçok talan projelerinde hukuksuzluk, projelerine göre yönetmelik çıkardıklarını, üniversitelerin bu projelere hizmet etmesi için baskılandığını, bilirkişilere tehdit veya bilirkişi raporlarının toplum çıkarları gözettiğinde mahkemelerce reddedildiğini ve sermayenin çıkarını gözetildiğini hep birlikte gördük. Bu hukuksuzluk ve bu bilimsizliği teşhir ettik. Bu düzen toplumsal çıkarları değil sermaye çıkarlarını gözeterek yönetmelik çıkarıyor. Biliyoruz ki bu yıkımı emeğine ve yaşadığı doğal çevreye sahip çıkan bir halk hareketi ile durdurulabilir.

Memleketimizde ekoloji mücadelesinde iki resmi görüyoruz, bir tarafı talan diğer tarafı da ormanının, suyunu, yaşam alanını koruyan ve dayanışmayı yükselten halk,  Türkiye Komünist Partisi adayları olarak dayanışmayı yükselten halkın resmi görüyor mücadele ediyoruz ve umudu büyütüyoruz, öfkemizi örgütlülüğe dönüştürüyoruz. İnsanın insanı sömürmediği ve insanın doğayı sömürmediği emekten ve doğadan yana bir ülke kurma iradesi ile hep beraber mücadele çağrısı yapıyoruz. Gelin hep birlikte işyerlerinde, sokaklarda, üniversitelerde, yaşamın her alanında buluşalım. Bir oy Erdoğan gitsin diye Türkiye Komünist Partisi Milletvekili adaylarına…

Ben Nazlı Ece Mutlu, Türkiye Komünist Partisi Antalya Milletvekili adayıyım. Biz Türkiye Komünist Partisi olarak bundan 1 sene önce seçim çalışmaları kapsamında Türkiye’nin her yerinde halk toplantıları gerçekleştirdik ve milletvekili aday adaylarımız bu toplantılarda bizzat emekçiler tarafından seçildiler, 1 senelik sürecin sonunda da 600 kişilik, tamamı emekçilerden oluşan milletvekili adaylarımızı kamuoyuna duyurmaya başladık. Ben de bu kapsamda TKP’nin milletvekili adaylarından biriyim, 33 yaşında bir turizm emekçisiyim. 15 yıldır içerisinde bulunduğum turizm sektöründe 10 yıldır Profesyonel Turist Rehberliği yapmaktayım. Ayrıca yıllardır bir Türkiye Komünist Partili olarak aktif şekilde emek mücadelesinin ve sınıf siyasetinin içerisinde yer alıyorum, buna doğa alanlarının talanı üzerinden yürüttüğümüz pek çok mücadele dahil.

Doğa talanına karşı verilen mücadele sömürü düzeninden ve piyasacı ekonominin kar hırsından bağımsız düşünülemez. Nerede bir doğa talanına baksak, nerede bir kültürel, tarihsel, coğrafi ve doğal alanlarımızın tahribatını incelesek orada sermayedarların kar hırsı üzerinden gerçekleştirilen projeleri,  birilerinin cebine daha fazlası girsin ve daha da zenginleşsin diye yapılan yağmayı görürüz. Halkın doğal, tarihi, coğrafi kaynaklarının ihaleler üzerinden özel şirketlere peşkeş çekilerek talana açılması, sömürüye dayalı kapitalist sistemin özüdür. Rant ve talan üzerinden varlığını sürdüren bu patron düzenine karşı mücadele etmeden, çevre meselelerine karşı gerçekçi bir mücadele yürütülemez.

Antalya gibi değerli tarihi, kültürel, doğal alanları bulunan bir şehirde biz her sabah yeni bir rant haberine uyanıyoruz. Bu bir sabah Düden Çayı’nı kirletecek bir rezidans inşaası üzerinden oluyor, bir sabah falezlerde kayaları delerek yapılan otel inşaası. Bunun son örneğini Phaselis Antik Kenti’nin bulunduğu 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’nda yapılmaya başlanan projede gördük. Yine bir ihale ile Bakanlık tarafından bir şirkete verilen alanda inşaat depremin hemen ardından başlatıldı. Daha biz deprem bölgesindeki emekçi halkımızla dayanışırken yapılan bu hamle resmen alanın hem doğasını, hem de kültürel ve tarihsel değerlerini tahrip edecek bir projenin oldu bittiye getirilme çabasıydı, bu halk düşmanlığıdır. Burada esas yapılması gereken arkeolojik kazı çalışmalarıyken biz geçtiğimiz yıllarda Bakanlık tarafından sadece 60 bin tl kazı bütçesi ayırıldığını biliyoruz. Oysa bu proje için ayrılan bütçe 47 milyon tl. Arkeolojik çalışmalar yapılıp halkın tarihsel ve kültüren mirasına katkı koyacak bulguların açığa çıkarılması gereken bir sit alanında bugün tam tersi yapılmakta, sömürücüler bu mirasın üzerine iş makinalarıyla girip beton dökmektedir. Halkın kaynakları, kültürel, doğal ve tarihi değerleri bu şekilde birilerini daha da zenginleştirmek için kullanılmaktadır. Biz burada yapılacak olan plaja halk plajı değil, rant plajı diyoruz. Türkiye Komünist Partisi olarak sürecinden başından itibaren duruma dair tepkimizi gösterdik ve sürecin takipçisi olacağımızı belirttik, diğer kitlelerle birlikte verilen mücadeleler sonucunda bazı geri adımlar attırıldı. Ama bunun Phaselis’in başına gelenler dün başka yerin başına gelmişti, yarın başka bir yerde karşılaşacağız. Biz nerede talan var, yine neresi yağmalanmış, yine hangi kaynağımız kimi zenginleştirmek için aktarılmış diye düşünmediğimiz günlere uyanmak istiyoruz, bu kaynakların esas sahibi olan emekçiler olarak öyle bir düzeni hak ediyoruz ve onun için mücadele ediyoruz.

Yasalardan ve yeni yasalar geliştirmekten bahsediyoruz, yasalar elbette ki çok önemli, geliştirilmeleri ve korunmaları gerekiyor. Fakat aynı orada yasaların uygulanacağı toplumsal zemin, eşitlikçi bir düzen yaratılmadığı sürece yasaların oldukça kısıtlı kaldığını biliyoruz. Bu toplumsal zeminin oluşacağı düzeni kurma iradesinin büyütülmesi gerekiyor.

Talana ve ranta karşı alanlarda verdiğimiz mücadele büyüyerek devam edecek, meclis alanlardaki mücadelenin daha görünür olmasını, daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayabilir, bu açıdan değerlendirilmelidir, ayrıca meclis de bir mücadele alanıdır ancak meclis hiçbir zaman tek başına bir mücadele alanı olamaz. Halkın örgütlülüğü esas olandır.

Yağma ve talanı bitirecek olan sömürü düzeninin son bulmasıdır, sömürü düzenini sonlandıracak sınıf ise bu düzen tarafından sömürülen işçilerdir. Tüm doğal kaynakların esas sahibi olan emekçilerin iktidarında ancak bu alanlar kalıcı şekilde korunabilir ve halkın yararına kullanılır hale gelebilir. Doğal alanlarımızın patronların cebini doldurmak için yağmalanmadığı bir düzen için seçimlerden mücadeleyi büyüterek çıkacağız.

Share.

About Author

Leave A Reply