Okan Nalçacı ile söyleşi: “Yeşil kapitalizm kulisten sahneye çıkmaya hazırlanıyor!”

0

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşileri Kaş Kolektif’ten Okan Nalçacı ile devam ediyor;

Ekoloji hareketi yeni dönemde sabırla ve yılmadan sistemi iyileştirmek değil sistemi değiştirmek üzere söylem ve eylem bütünlüğüne daha çok vurgu yapmalı. Yapılması gereken kendi tekil gücünü değil kolektif bilinci önceleyen işlevsellikleri aramak ve değişimin tüm öznelerini dikkate alarak mücadeleyi sürdürmektir. Bu konuda ekoloji hareketinin önünde öncü bir güç olarak önemli bir görev durmaktadır.”

Söyleşi: İsmail Akyıldız/ 7 Haziran 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eger yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir degerlendirme yapmanız mümkün mü?

Ekoloji hareketi çok eski bir pratik tarihine sahip değil fakat çevre/ekoloji bilimi (felsefesi) temelinde bakıldığında kökleri eskiye gider. Özellikle doğa (toprak, orman otlak vd) ve kullanım hakları tanziminde ortada olan mülkiyet rejimleri içerik olarak bu bazda ele alındığında ekoloji tarihine de aittir diye düşünüyorum. Bu mülkiyet rejiminin kronolojik akışı içinde sonuçları sosyo-politik olan dönüştürücü olayların maddi temellerini ekoloji konusunu dışarıda tutarak teorileştirme aksaklığı nedeniyle bu sorunun kestirme yanıtı ne yazıktır ki 20.yüzyılın son çeyreğinde milat buldu. Oysa insanın doğa ile kurduğu ilişkinin tarihi kadar eski olan bu disiplin çevre tarihinin ana kulvarı olarak teorik ve pratik geçmişini alet ile doğayı ihtiyacı için dönüştüren tarım toplumlarına kadar götürüyor. Bu nedenle ekoloji birlikte anıldığı disiplinler (mikrobiyoloji, fizik, klimotoloji vd) ile de evrilen teorik bir geçmişi vardır. Ve ekolojik mücadelenin tarihçesi için de veri kaynağı olarak kullanıldığı için böyle bir birikim vardır. Pratik olarak (ya da eylemsellik olarak) ise ilk köylü ayaklanmasından Zapatista hareketine, oradan Bergama ve Gezi direnişine kadar uzayan direnişlerin oluşturduğu birikim ekopolitikanın iktidar karşısında doğanın yeniden işgal ve tahakkümüne karşı ciddi bir birikim sağlamıştır.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/oynar mı? Salgın, hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulunduğumuz koşulların avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Çok saçaklı bir yanıt olmamasına dikkat edeceğim. Ama pragmatik açıdan yanıtlamak kolay. İşte insanlar temel tüketim malları ile yetinip evde kaldıkları için çevre çöküşleri yavaşladı, hava kirliliği azaldı vd argümanlarına rağmen bu salgınlar ile ekolojik endişelerin ilintisini ifşa eden teorik olarak geniş toplulukları bilgilendirecek kanalları yaratamadığı için, ekoloji hareketi lehinedir demekten imtina edeceğim. Yeni normal olarak adlandırılan koşulların ekoloji hareketi açısından avantajları değil ama dezavantajlarını salgın öncesi iktidarın diline pelesenk ettiği, terörize ederek kullandığı kavramlardan çıkarmak zor değil. Ekonomi/politik mücadele birikimlerinin üstünden atlayarak yeni dönemde koşulların ekoloji hareketlerini güçlendirecek koşulları yaratacağına inanmakta zorluk çekiyorum. Mücadele kolektif bir birikim üzerinde ve paydaşlık ilkeleri ile zenginleşerek sürebilir. Dikkati doğadan tekrar insanın kendine sabitlenmiş ve ciddi olarak ürkmüş bir insan modeline “nerede kalmıştık?” demek bana biraz sancılı bir sürecin dezavantajları ile bizi beklediğini düşündürüyor. Üstüne üstlük “yeşil kapitalizm” kulisten sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Bu salgın ekoloji başta olmak üzere sistemin çürük yüzünü algılayan insanların bu sistemden kurtuluşu gerçekleştirecek yaratıcı ve kolektif özneleri beklediğini düşünüyorum.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Bu soruda daha net olarak söylemek zorundayım ki kavramsal olarak küresel ekolojik krizin neden sonuç ilişkisini ben başka bir teorik öneri ile karşılamayı uygun bulanlardanım. Kapitalizmin küresel krizinin ekonomik ve politik saldırganlığının sonuçları olarak çöküşün kriz gibi devrevi ve aşılma ihtimali olduğunu karşılayan bir kavramlaştırma, olanı tam izah edemiyor diye düşünüyorum. Ekoloji sorunlarının bana göre en önemlisi sınıfsal niteliğini koymadığı bir sorunun çözümünü üretirken teorik zaafiyeti hümanist bir çizgide dengelemeye çalışması. Oysa yukarıda söylediğim gibi sınıfsal eğilimleri denklem dışına koyarsak daima pirus zaferini alkışlar dururuz. Bugüne kadar nedenler üzerine kafa yoran bir mücadele çeşitliliğinden bugün sonuçları üzerine mücadele geliştiren bir dönemde artık neden sonuç ilişkisini bütüncül bir metodoloji ile kolektif bir yapıya kavuşturmak gerekiyor.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız.

Bir yüzme havuzunun kulvarlarından yalnızca bir tanesi olarak ekoloji yeni dönemde sabırla ve yılmadan sistemi iyileştirmek değil sistemi değiştirmek üzere söylem ve eylem bütünlüğüne daha çok vurgu yapmalı diye düşünüyorum. Böylesi bir zorunluluk için tarihin topluma sunduğu rol devrimci bir roldür. Kapitalizmin gömlek değiştirerek antogonist çelişkilerini daha gerçek ötesi pozisyonlarda kitleleri bir başka boyutta illüze etmesinin önüne geçmelidir. Bu da politik mücadelenin tüm paydaşlarının kolektif mücadelesi için irade göstermesi ile olabilecektir. Yapılması gereken en önemli şey ise kendi tekil gücünü değil kolektif bilinci önceleyen işlevsellikleri aramak ve değişimin tüm öznelerini dikkate alarak mücadeleyi sürdürmektir. Bu konuda ekoloji hareketinin önünde öncü bir güç olarak önemli bir görev durmaktadır diye düşünüyorum. Ve bu görevden tarihsel moment olarak sakınacak durumda da değildir.

Eklemek istediginiz başka bir şey var mı?

Eklemek istediğim yeni sınıf konumlarındaki değişimin dikkate alınarak bir çizgi oluşturulmasının önemi üzerine olacak. 21. yüzyılın teorik verilerini iyi okumak gerekiyor. Sınıfsal olarak konumu kaybolan yeni proleterleşme veya Antonio Negri’nin önermesinde ifade edilen “çokluk” verili mücadele alanları için yeni paydaşlar olarak beliriyor. Yapay zeka/teknoloji ile çözülebilecek işler aracılığıyla sınıfsal zemin yok edilmeye çalışılıyor. İşçi sınıfı bilgi toplumu içinde gücünü kaybetmişti bu yüzyıl ise bilginin insandan yapay zekaya geçmesi ile orta sınıfın da “harcanabilir” sınıf konumuna düşeceğini gösteriyor.

Şimdiden kişisel veri toplayarak bunu şahıs bazında güncelleyen yazılımlar gelecekte “safra”atmış kapitalizm’in (imparatorluk heveslilerinin) sermayeyi tek elde toplama savaşının acı sonuçlarını insanlığa dayatacağının örnekleri ile dolup taşıyor. Kısaca ifade etmek gerekirse çöken kapitalizmden değil yükselen yeni kapitalizmden söz edilebilir. Çünkü sistem çokluğun iradi müdahalesi olmadan, kendiliğinden çökeceğini düşünmek naiflik olur. Sistem “malların serbestçe dolaşımı” söz konusu olduğu sürece amfibik yaratık gibi kendini yenileyerek yoluna devam eder. Bu nedenle ekolojik hareketin kalıcı olarak sürmesi yeni politik gelişmeleri iyi izlemesi ve anlamlandırması gerekiyor diye düşünüyorum.

Kendinizi kisaca tanıtabilir misiniz? Bugüne kadar hangi yeşil/ekoloji hareketlerinin parçası oldunuz?

1960 İstanbul doğumluyum. 12 Eylül faşist cunta döneminde 4 sene tutuklu olarak kaldım. 38 senedir Kaş’ta son 28 senedir de Kaş’a bağlı bir köyde oturuyorum. Uzun zamandır çevre felsefesi ve Marksist sol üzerine okuyup araştırmalarda bulunuyorum. Alan savunması gerektiren pek çok eylemde düşüncelerimi paylaşarak destekte bulunmaya çalıştım. Kaş Kolektif siber bir platform olarak yaşadığımız bölgedeki sorunlara düşünce geliştirerek katkı sunuyor. Ben de bu platformun kurucularından birisi olarak çalışmaktayım.

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın