Tuncay Koç ile söyleşi: Muhatap Yok!

0

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi’nin “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşiler serisi devam ediyor. Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatlarından Tuncay Koç ile konuştuk; “Öncelikli sorunumuz bir zihniyet dolayısıyla bir iktidar sorunudur. Çünkü karşınızda sorunlarınızı anlatabileceğiniz bir muhatap yok. Türkiye’de vahşi kapitalist şirketlerle devlet bütünleşmiş durumda. Burayı aşamadan hiçbir ekolojik talep cevap bulamayacaktır.”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 6 Mayıs 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Yeşil/Ekoloji Hareketi birikiminden bahsetmek için kıstaslarımız nedir onu koymak lazım. Almanya’daki gibi bir siyasi yeşil hareketten bahsediyorsak elbette var diyemeyiz. Bize siyasi bakış olarak belki çok geç gelmedi ama siyasi hareket olarak çok cılız kaldı. Burada yasal olarak kurulmuş Yeşil Partilerden söz ediyorum.

Diğer taraftan eylemlilik, direniş ve hukuksal mücadele olarak bakarsak elbette bir gelenek var. Geçen gün Baturay Altınok arkadaşımın paylaştığı bir karar vesilesiyle tekrar hatırladık. Bu konuda bildiğim ilk eylem Ankara’daki Güvenpark’ın otoparka dönüştürülme sürecinde gelen eylem ve dava sürecidir. 1986 yılında bu otopark girişimine karşı 60bin imza toplandı. Mahkemede projeyi iptal etti. Keza Akkuyu Nükleer Santrali’ne karşı tam 1975’lerde başlayan bir süreç var. Benim de çevre hareketiyle tanışmam 1993 yılında Akkuyu Nükleer Santrali’ne karşı yapılan eylemler sırasında oldu. Ama bence çevre hareketini kitleselleştirebilen ve tüm Türkiye’ye duyuran siyanürlü altın madenine karşı 1990’ların hemen başında başlayan Bergama mücadelesi olmuştur. İzmir Çevre Hareketi Avukatlarının ve Bergama halkının ortak mücadelesi çok önemli bir aşamadır. Demek ki mücadele ve eylem anlamında evet bir birikim mevcuttur. Bugünde bu mücadele Anadolu’nun değişik yerlerine dağılmış kişi ve örgütlerce lokal anlamda sürdürülmektedir. Merkezi yapılanmalar söz konusu değildir. Ama Nükleer Santraller gibi, Kanal İstanbul gibi çevresel felaketlere yol açacak projelerde tepkiler birleştirilebiliyor.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/ oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşulların avantaj ve dezavantajlari nelerdir?

Bu sorunuz kapsamlı ve geniş. Benim bilgi olanaklarım çerçevesinde doyurucu bir yanıt vermem de imkânsız. Ancak her çevreci ya da ekolojist, salgın sürecinde eminim ne kadar haklı olduğunu bir kez daha görmüştür. Bu da mücadele azmini elbet artıracaktır. Meşhur Kızılderili atasözü paranın yenmeyecek bir şey olduğunu bize söylüyordu. Pandemi süreci de tapuların hisse senetlerinin aslında birer kağıt parçası olduğunu insanlığa bir kez daha hatırlattı düşüncesindeyim. Aslolan doğayı esir almak değil, doğayla uyumlu bir hayat sürdürebilmektir. Önümüzdeki zaman dilimleri bu anlayışla daha otoriter yönetimlerin mücadelesi halinde geçecek gibi görünüyor.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Havanın suyun sınır tanımadığı yeryüzünde, sınırlarla kapatabileceğiniz tek temel yaşam parçası topraktır. Hava ve su kirliliği tamamen küreseldir ve önümüzdeki 15 yıl temiz su en değerli metalardan biri olacaktır. Küresel iklim krizi tüm dünyayı önümüzdeki yıllarda daha çok etkiyecek. Yenilenebilir enerji türlerinde Türkiye çok geri. Dünyanın yenilenebilir enerji kabul ettiği alanlarda bile Türkiye denetimsiz, bilim dışı o kadar çok iş yapıyor ki o enerji türleri Türkiye’de doğaya zarar veriyor. Mesela jeotermal santraller Aydın’ın Denizli’nin havasını suyunu öldürüyor. Rüzgar santrallerinde yer seçimlerinde çok büyük yanlışlar var. HES’ler keza öyle. Nükleer Santraller ise bir ihtiyaç değil, berbat bir tercih. Kanal İstanbul gibi apokaliptik bir proje bizde var. Bu da bize öncelikli sorunumuzun zihniyet dolayısıyla bir iktidar sorunu olduğunu gösteriyor. Çünkü karşınızda sorunlarınızı anlatabileceğiniz bir muhatap yok. Vahşi kapitalist şirketlerle devlet Türkiye’de bütünleşmiş durumda. Tabii din soslu olarak. Yani öncelikli sorunumuzu ben iktidar olarak görüyorum. Burayı aşamadan hiçbir ekolojik talep cevap bulamayacaktır.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Türkiye’de yolun daha çok başındayız. Üstelik gönüllülük üzerinde giden bir hareket. Siyasetten uzak bir ekolojik hareket olamaz. Bugün siyaset küresel olarak da çok belirleyici konumda. Yeni bir imparatorluklar çağına mı gireceğiz, yoksa herkes klanına geri mi dönecek? Ama tüketimimizi ve egomuzu azaltmamız gerekeceği kesin. Halâ insan dünyanın efendisiymiş gibi davranıyor. Yaşantılarımızda da yüksek egolarımızla birbirimiz anlamak yerine, kapitalist ilişki biçimlerini yeniden üretmek peşindeyiz. Pandemi süreci bunların boş olduğunu gösterdi görmek isteyene… Buradan başlanabilir.

Eklemek istediginiz başka bir şey var mı?

Çevreciler bugün yaşam mücadelesi vermektedirler. Sadece kendileri için değil, tüm canlılar için. Küresel ısınmanın getirdiği sorunlar dünyada yeterince kavranmış değil. Dünyayı yönetenlerin ajandası çok farklı ve bu yeryüzünün sorunlarına çözüm getirecek cinsten değil. Küresel olarak büyük bir dönüşüme ihtiyacımız var ve bunu yapamazsak yeryüzünü bu haliyle gören son nesillerden olabiliriz.

Tuncay Koç kimdir?

Antalya’da 20 yılı aşkın süredir avukatlık yapmaktayım. Aslen kendimi Ankaralı olarak görürüm. 2000 yılından itibaren Antalya Barosu Kent ve İmar İzleme Komisyonunda çevre davalarıyla ilgilenmeye başladım. Başta da belirttiğim gibi çevre hareketiyle tanışmam Ankara’da öğrencilik yıllarımda Akkuyu Nükleer Santral karşıtı eylemlerle ve Siyanürlü Altına Karşı Bergama mücadelesini takip etmekle başladı. Çevreyle ilgili çok sayıda avukat grup/komisyonunun içinde yer aldım. Bunların başında Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları gelir. Takip ettiğim çevre ihlallerine ilişkin davalar mevcut. Bunun dışında bir ekolojist grupta örgütlü değilim.

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın