Dr. Ful Uğurhan ile söyleşi: En Olumsuz Etkiyi Yapacak Akkuyu Nükleer Santrali Olacaktır

0

Ekoloji ve Yaşam Gazetesi Yeşil Direniş’in; “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşiler serisi devam ediyor. Antinükleer Hareket’ten tanıdığımız aktivist/hekim Dr. Ful Uğurhan ile söyleşi gerçekleştirdik; “Mevcut durumda son derece yeterli olduğu apaçık ortadayken, enerji ihtiyacımızı karşılamak için yapıldığı iddia edilen NES, HES, JES, RES projeleri daha şimdiden hayatları olumsuz yönde etkiliyor. Bu sıraladıklarımın içinde en olumsuz etkiyi yapacak olanın da eğer yapımı tamamlanabilir ve çalışmaya başlarsa Akkuyu Nükleer Enerji Santralı olacaktır. Çünkü onun yaratacağı riskler öngörülemez, denetlenmez, yıllar içinde etkisi azaltılamaz hatta daha da artan risk grubundadır”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 9 Mayıs 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Türkiye’de gerçek anlamda bir ekoloji hareketinin var olmadığını düşünüyorum. İnsanların kendi yaşam alanlarına yönelik tehditlere karşı biraraya gelerek yaptıkları kitlesel eylemlerin yüzlercesine sosyal medyada rastladım, kitaplardan, dergilerden okudum. Ancak biraz kelime oyunu yapacak olursak; bunları daha çok “çevreci” hareket olarak tanımlamak daha doğru olur kanımca, çünkü insanlar öncelikle kendi “çevre”lerinde olan tehditlere karşı daha duyarlılar. Elbette bu da çok önemli ve gerekli. Kendi hayatını, geçmişini, kültürel değerlerini alt üst edecek durumları, sırf iş vaadi nedeniyle  görmezden gelen ezici bir çoğunluğun olduğunu göz önüne alırsak, bu çevreci hareketlerin içinde yer alanlar büyük işler yapıyorlar. Bu eylemliliklerin içinde yer alan insanlardan sadece küçük bir kısmının bir bütün olarak ekolojiyi düşündüğünü, ona göre yaşadığını ve savunuculuğunu da bu bağlamda yaptığına inanıyorum. Ne yazık ki ekolojik davranmayan gruba kendim de dahilim, örneğin hâlâ et yemeği sürdürüyorum, işe özel aracımla gidiyor,  karbon salınımına “katkıda” bulunuyorum. Her ne kadar israf etmemek, gerekenden fazlasını tüketmemek konusunda çok özenli davransam da bunun yeterli olmadığını biliyorum. Nasıl ki içinde yaşadığım ilin sınırları içinde yapımı süren nükleer santrala karşı süren mücadelenin 25 yıllık kısmında aktif olarak bulunmam, Amazonlar’dan Karadeniz’e kadar dünyanın her yerindeki ormanlar, dereler, bitkiler, hayvanlar ve solunabilecek hava için kaygılanmam, beni ekolojiye duyarlı bir insan kategorisine sokmaya yetmiyorsa, yukarıda sözünü ettiğim yüzlerce eylemin de ekolojik hareket tanımına girmeye yetmeyeceğini düşünüyorum.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşulların avantaj ve dezavantajlari nelerdir?

Korona virüs salgınının ekolojik hareketin dönüşümü ve gelişimi konusunda ne gibi etkiler yapacağı konusunda bir şeyler söylemek için henüz çok erken. Pek çok insan, son iki- üç ayda yaşanan trajediden elbette doğru çıkarımları yapacak, yapıyor,  ancak bu günlük yaşama ne kadar yansıyacak, bir harekete dönüşecek mi, karar vericiler üzerinde ne kadar etkili olacak, şimdiden doğru tahmin yapmak zor. Bilim insanlarının uyarılarına rağmen, daha salgın sürmekteyken AVM lerin açılması yönünde alınan karara çok cılız bir itirazın olmasına bakılırsa, her şey kısa bir sürede unutulacağa benziyor ne yazık ki.
Bu arada salgın nedeniyle insanların evlerine kapanmaları her ne kadar dijital iletişimi güçlendirip, daha çok insanın konulardan haberinin olmasına yol açsa da mücadele alanlarının terk edilme zorunluluğunu getirmesi sürecin olumsuz yönü olarak kabul edilebilir.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Şu an için Türkiye’nin en büyük ekolojik sorununun enerji santralları ve vahşi madencilik nedeniyle, yitirdiğimiz temiz hava, su, toprak ve ormanlarımız olduğunu düşünüyorum. Mevcut durumda son derece yeterli olduğu apaçık ortadayken, enerji ihtiyacımızı karşılamak için yapıldığı iddia edilen NES, HES, JES, RES projeleri daha şimdiden hayatları olumsuz yönde etkiliyor. Bu sıraladıklarımın içinde en olumsuz etkiyi yapacak olanın da eğer yapımı tamamlanabilir ve çalışmaya başlarsa Akkuyu Nükleer Enerji Santralı olacaktır. Çünkü onun yaratacağı riskler öngörülemez, denetlenmez, yıllar içinde etkisi azaltılamaz hatta daha da artan risk grubundadır.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Öncelikle mevcut çevre hareketinin, gerçek anlamda ekolojik bir harekete dönüşmesi gerekmektedir. İnsanlara, tüketim alışkanlıklarını sermayenin ya da  iktidarın değil yaşamdaki gerekliliklerin belirlemesi gerektiğini, temiz havanın, suyun, gıdanın bitebileceğini, hatta ceplerinde paraları olsa bile bunlara ulaşamayabilecekleri gerçeğini fark ettirmek zorundayız. Koronavirüs salgınıyla nasıl ki insanın evladına, annesine, sevgilisine sarılmasının, bir zincir kahve mağazasında kahve içmekten daha kıymetli olduğunu feci bir şekilde deneyimledik, bunun bir nükleer santral kazası, sızıntısı sonrasında kat be kat daha ağırının yaşanabileceği gerçeğini farkettirebilmeliyiz. Özellikle çocuklara ekoloji kavramını öğretmeli ve böyle giderse gelecekte kendilerini nasıl bir dünya beklediğini gösterebilmeliyiz. Her ne kadar Greta Tunberg gibi bir çocuk Dünya liderlerine kafa tutup, yetişkinlere küresel iklim krizini öğretdiyse de yeni Greta’ların önünü açmak, çocuklara geleceklerini tayini etme hakkını tanımak asıl görevimiz olmalı. Özetle insanı, hayvanı, ağacı, arıyı, otu, böceği sermayeye yem yapan kafaları iktidara getirmemek için uğraşmalıyız . Ben zaman zaman Türkiye’deki en büyük yeşil hareketin, başkanlık sistemi için yapılan referandum öncesi yürütülen HAYIR kampanyası olduğunu düşünürüm. O gün tek adam rejiminine geçişi durdurabilseydik işimiz daha kolay olurdu.

Eklemek istediginiz başka bir şey var mı?

Son olarak Türkiye’deki çevre hareketleri içindeki çekişmelerin bezdiriciliğinden söz etmek istiyorum. Ülkemizin içinde bulunduğu antidemokratik ortamda, büyük maddi olanaksızlıklar içerisinde, sınırlı sayıda insanla yürütülen çevre hareketi bir de kimi zaman politik görüş ayrılıkları, kimi zaman da iktidar kaygısı yüzünden içeriden yara almakta. Bütün bunların üstesinden gelmek zorundayız.

Dr. Ful Uğurhan kimdir

Mersin Tabip Odası, Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği ( NÜSHED ) ve Mersin Nükleer Karşıtı Platform bünyesinde başta nükleer santral olmak üzere halkın sağlığını, doğayı, tehdit eden unsurlara karşı bir hekim ve  aktivist olarak mücadele etmekteyim.

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın