Kanada’nın çevre tahribatı sicili kalabalık

0
Kaz Dağlarında altın madenciliği için onbinlerce ağacın kesilmesine yönelik protestolar sürüyor. Kaz Dağlarındaki şirketin Kanada merkezli olması ise gözleri bu ülkeye çevirdi.

Kanada Radyo ve Televizyon Kurumu’nda 14 yıl çalışan çevre ve insan hakları aktivisti Üstün Bilgen Reinart, Kanada’nın çevreci bir ülke olduğu iddiasının bir mitten ibaret olduğunu belirterek “Ha evet, parkta çiçek koparırsanız, ortaya çöp atarsanız para cezası verirsiniz. Bu doğru. Ancak Kanada çevreci bir ülke değil. Kanada bile bu iddiada değil. Olamaz çünkü!” dedi…

Gazete Duvar için Nuray Pehlivan’ın yaptığı röportaja göre; Kanadalı Alamos Gold şirketinin, Kirazlı Köyü yakınlarındaki altın madeni projesinde çalışmalar devam ediyor. Ağaç kesimlerinin hızlı bir şekilde sürdüğü alanda kurulan işletme nedeniyle bölgenin içme suyu da tehdit altında.

Kaz Dağlarında yapılan ağaç katliamı için tepkiler sürerken Alamos Gold şirketiyle ilgili her geçen gün yeni bilgi ve iddialar ortaya çıktı. Alamos Gold, Amerika, Kanada, Meksika ve Türkiye’de projeleri bulunan bir maden şirketi. Şirketin Türkiye’de Kaz Dağları dışında, Çanakkale sınırları içinde iki projesi daha var.

Peki, Kanada söylenildiği kadar “çevreci bir ülke” mi? Kanada maden şirketleri, başka ülkelerde de çevre tahribatına yol açıyor mu? Hukukun ve kamuoyu baskısının olmadığı ülkelerde süreci nasıl yürütüyor?

Kanada Radyo ve Televizyon Kurumu’nda 14 yıl haberci, sunucu ve belgesel yapımcısı olarak, özellikle yerli halklar, sosyal sorunlar ve çevre konularında çalışmış, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Modern Diller Bölümü’nden emekli, çevre ve insan hakları aktivisti Üstün Bilgen Reinart sorularımızı yanıtladı.

Kanada çevreyi koruyan bir ülke hiç olmadı

Kirazlı’daki altın işletmesi gündeme geldiğinden bu yana Kanada’nın kendi topraklarında doğayı koruduğu bizim gibi demokrasi sorunu olan ve görece az gelişmiş ülkelerde denetimsiz doğal tahribatlara yol açtığı konusunda söylemler yayıldı. Siz Kanada’yı yakından bilen bir gazeteci olarak nasıl değerlendirirsiniz?

Bu tamamen bilgisizlikten kaynaklanıyor. Çünkü Kanada, bütün gezegene zararlar veren, çevreyi tüketen bir ülke. Birçok yerli köyünde içme suları fena halde kirlenmiş durumda. Çeşitli göller cıvayla zehirleniyor… Kanada çevreyi koruyan bir ülke hiç olmadı. Hatta atmosfere en yüksek miktarda karbon salan ülkelerden biri. Kendi ülkesinde nükleer santrallerden elde edilen elektrik çok pahalıya geldiği için kapatmaya başladığı Candu reaktörünü yıllardır gariban ülkelere kakalamaya uğraşır durur.

Ha evet, parkta çiçek koparırsanız, ortaya çöp atarsanız para cezası verirsiniz. Bu doğru. Kanada’nın çevreci olduğu tamamen bir mitten ibaret. Kanada bile bu iddiada değil. Olamaz çünkü!

Türkiye’de de Kanadalı maden şirketlerinin faaliyetleri tepki alıyor…

Dünyadaki maden şirketlerinin yüzde elliye yakını Kanadalı. Yıllardır Kanada’nın, özellikle kendi sınırlarının ötesindeki madenlerinden dolayı iki türlü suçlama gelir. Birisi, insan hakları suçlamaları, diğeri de çevre tahribatı. Kanada maden şirketlerinin dünyanın her tarafında tahribata yol açtığı, insan hakları ihlalleriyle gündeme geldiği biliniyor.

Maden şirketleri gittikleri ülkelerde özel güvenlik istihdam ediyor. Ta 2007’de Guatemala’da 17 yerli kadın güvenlik personelinin tecavüzüne uğradıklarını iddia ederek Kanada mahkemelerine başvurmak istedi. Bir kaç yıl sonra, 2013’te yine Guatemala’dan bir yerli grup, güvenlik güçleri, protesto eden halka plastik kurşun sıktığı ve 7 kişiyi yaraladığı için Kanada mahkemelerine başvurmak istedi. Ama Kanada’lı bir yargıç davanın Guatemala’da görülmesi gerektiğine karar verdi.

Fakat bunun ötesinde 2014’de Dünyada Kanada madenlerinin sebep olduğu çevre tahribatı konusunda Birleşmiş Milletler Çevre Kurumu tarafından bir rapor yayınlandı. Bu raporda Kanada’nın, Peru’da, Filipinlerde, Guatemala’da ve birçok hukuk olmayan devletlerde çevre tahribatına sebep olduğu anlatıldı.

Rüşvet yoluyla ihaleler alınıyor

Sizce hukukun ve kamuoyu baskısının olmadığı ülkelerde süreç nasıl işliyor?

Hukuk olmayan devletlerde rüşvet yoluyla ihaleler alınıyor. Bu durum nükleer santrali ihalelerinde de böyle. Belediye başkanını satın almak, önemli mevkilerdeki kimselere hediyeler almak gibi… Şirketler bunun için bütçe ayırıyor. Halkla ilişkiler bütçesi demek ‘’direnişleri kırma’’ bütçesi oluyor genellikle. Hatta Türkiye’de Bergama’dan sonraki direnişleri başlamadan kırmak, köylüleri yanlarına çekmek için, sosyal ilişkiler uzmanları istihdam ettiler.

Dolayısıyla büyük paraların döndüğünü, hukuksuzlukların olduğunu biliyoruz. Bu Kanada’da zaten bilinen bir şey. 2014’te,The Guardian Gazetesi’nde Kanada maden şirketlerinin dünyada verdiği zararlara ilişkin İnter American commission Raporu’nda şöyle anlatılıyor: “Kanada şirketlerinin maden işletmeleri Latin Amerika’da ciddi çevre hasarlarına sebep olmaktadır. Buzullar eriyor, sular, nehirler kirletiliyor, ormanlar yok ediliyor, halklar yerinden ediliyor, ciddi halk ihlalleri yaşanıyor. Ve bu şirketler Kanada Devleti tarafından destekleniyor.”

Boru hatları yerlilerin topraklarından geçiyor

Kanada’da ciddi bir çevre felaketine yol açan boru hattı da bildiğimiz kadarıyla yine gündemde. Nedir Alberta Eyaleti’nde olup bitenler?

Evet, doğal gaz ve petrol boru hatları şu anda gündemde. Kanada’nın Alberta Eyaleti’nin kuzeyinde ziftli kumlardan çıkarılan petrol, bugün dünyanın en zararlı projesi. Ağır metal ve karbon salınımına yol açacağından uzun yıllar çıkarılmadı. O petrolü koca borularla limanlara taşıma projesi de ormanları, nehirleri, gölleri perişan eden, yerli halkları ezen bir projedir. Alberta biraz içeride kaldığından petrolün limanlara taşınması için çok pahalı ve kirli bir iş olan petrolün çıkartılıp borularla limanlara götürülmesi gerekiyor. Oradan da rafine edilebilmesi, Teksas veya başka yerlere gönderilmesi için limanlarda gemilere yüklenecek. Kindermorgan şirketi ve Kanada Devleti buna kalkışsa da uzun süredir yaşam savunuculuğu ve çevre hareketinin öncülüğünü yapan bölgenin yerli halkları çalışmaları engellemeye devam ediyor. Yerli halk canhıraş bir biçimde direniyor. Çünkü boru hatları kuzeyden, yerlilerin topraklarından geçiyor. Bu arada yerli halklar yıllardır direnir ama tuzu kuru orta sınıf Kanada halkının kılı pek kıpırdamaz.

Paran varsa vergini verir, karbonunu salarsın

Kanada’nın dünyada en fazla karbon salınımı yayan ülkelerden biri olduğunu söylediniz. Karbon salınımı konusunda verilen taahhütler ve vergilendirmeler sizce az da olsa işe yaradı mı?

Hayır, parayı veren düdüğü çalar gibi bir durum. Kanada çok çelişkili tavırlar alıyor. Bir yandan ‘’Çocuklarımızın yaşayabileceği bir gezegen bırakalım’’ söylemiyle bir karbon vergisi yasası çıkardı. Bir yandan da petrol ve gaz boru hattı projelerinin kapasite artırmasını kabul etti. Yani çok paran varsa vergini verir, karbonunu salarsın!

Kanada’nın içini bırakalım, başka ülkelerde faal olan Kanada maden şirketleri de çok kötü. Bu firmalar Türkiye, Meksika, Guatemala gibi yerlerde altın işletiyor. Mesela Yunanistan’da Çipras Hükümeti geldikten sonra istenmedikleri için kapatılınca firma, uluslararası tahkim komisyonuna gitti. Komisyon, firma lehine Yunanistan’dan ‘zararlarını telafi’ adı altında korkunç paralar istedi. Yunanistan’ın çevreci sosyalist hükümeti diz çökmek zorunda kaldı. Halen Yunanistan’dalar. Türkiye’de ise peşkeş çekmeye kararlı bir tutum var. İstenmesi gereken yüzde 20’lik verginin yerine yüzde 2’lik vergi almışlar. Türk Hükümeti buna izin vermekle kalmamış, kolaylaştırıcı bir duruş ortaya koymuş!

Bu söylediğiniz çok önemli göründü bana. Yani Yunanistan altın madeninde yüzde yirmi vergi alırken, Türkiye yüzde iki mi alıyor? Sizce neden bu bonkörlük?

Bunun yanıtını ben veremem. Türkiye’nin her köşesi geri dönülemeyecek tahribata sebep olan endüstrilere peşkeş çekiliyor. Neden? Bazı kişisel kazanımlar söz konusu olabilir. Bunların hesabı maalesef sorulmuyor. Sorulamadı da…

Kanada Hükûmeti’nin yetkisi olabilir ama bunu yapmaz

Türkiye’den de Kanada Başbakanı Justin Trudeau’ye pek çok mektup yazıldı. Kanada Hükümeti’nin bu tür bir çalışmayı durdurma yetkisi var mı? Sizce bu mektupların bir karşılığı olabilir mi?

Ben hiçbir çabanın boş yere olduğunu düşünmem. Her yapılan işin bir damla su gibi bir etkisi olacağına inanırım. Onun için kimseye yapma demem. Sonucunun ne olacağından bağımsız olarak mutlaka direnilmelidir. Ama ben bunu “Biz tavuklar, tilkiye mektup yazalım, bizi yemesin” şeklinde yorumluyorum. Kanada Hükümeti’nin yetkisi olabilir ama bunu yapmaz. Çünkü Kanada Büyük Elçiliği Ankara’da bu tür şirketlerin işini kolaylaştırmak için var.

Bu yüzden ben Justin Trudeau ile zamanımı harcamam. Ottawa’ya giden yerlilerin direnişine rağmen Trans Mountain Boru Hattı Projesi’nin genişletilmesi için Kanada Başbakanı Justin Trudeau 18 Haziran’da projeyi onayladı. Onaylamakla kalmayıp bu projeden federal hükümetin elde edeceği tüm gelirin, Kanada’nın temiz enerjiye geçişinde kullanılacağını ifade etti. Çelişkiye bakın! Bu yalnız Kanada’ya değil, bütün dünyaya zarar verecek bir proje. Çünkü karbon salınımı çok yüksek. Onun için insanlar Trudeau’ye yazalım dedilerse, buyursunlar yazsınlar. Ben yazmadım. Çünkü ben bu işin nasıl işlediğini ve Trudeau’nun bunları desteklemek için var olduğunu biliyorum. Bu nedenle Kanada’ya mektup yazmak karanlıkta ıslık çalmak gibi bir şey.

Kanada Hükûmeti’ni bir tarafa bırakırsak STK’lar veya halktan Kaz Dağlarında yapılanlara karşı bir tepki var mı?

Küçük bir duyarlı grup var. Tabii insanlar genelde olmasın der. Ama çok fazla sesini yükseltmez. Kendi ülkelerinde bile koca borulardan petrol çıkarma projesine kitlesel bir hayır denilmedi. Diyenler de yine davul ve bayraklarıyla yerliler oldu. Çünkü Kanadalılar o sistemin içerisinde ve proje çok karlı.

Nasıl kazandığımı bilmiyorum

Bahsettiğiniz bu sistem nasıl işliyor?

Kanada’da, birçok emekli maaşı, sosyal programların fonları bu şirketlerin kasalarına yatırılır. Böylelikle bu şirketler kar edince Kanada’daki birçok sosyal ödeme de kar eder. Bunu bilirseniz o zaman görürsünüz ki iş çok karmaşık. Mesela benim Kanada’daki bankamın “temiz yatırım” diye bir portfolyosu var. Emekli maaşımı veren fon oraya yatırılıyor. Fakat ayrıntılı olarak bunun hangi şirketlere yatırıldığını bilmiyorum. Nükleer veya maden şirketlerinde var mı onu da bilmiyorum. Güya ‘temiz’ fakat sana ayrıntılı bilgi vermiyor. Bu şirketlerin karlı olması hem Kanada devleti için hem de Kanada’daki kamu kuruluşları için çok önemli. Çünkü birçok kamu kuruluşunun bile parasal temeli gelip onlara dayanıyor. Kapitalizmin göbeğinde kapitalizm böyle işliyor. Türkiye’de nasıl işliyor pek bilmiyorum. Günün sonunda bu şirketler hissedarlarına “bakın, geçen yıl size böyle bir kar kazandırdık” diyorlar. Bana da bankamdan geçen yıl size %3 ila 5 arasında faiz kazandırdık diye bilgi geliyor. Ama bunu nasıl kazandığımı bilmiyorum. Güya yıllar önce temiz fonlara yatırılmasını istemiştim. Ama onların ‘temiz fon’ tanımını bilmiyorum. Eminim yalnız Kanada’da değil, birçok gelişmiş ülkede böyle işliyordur. Eğer bunların hissedarlarına “burada ciddi bir tepki var”, “hisseleriniz tehlikede”, “çok kazanamayabilirsiniz” diyebilirsek o zaman bir yere varırız. Ama bunu diyemedik. Çünkü Türkiye’de tepki yoktu.

Bergama’daki direniş, yapılacak 10 yıl geciktirdi

Türkiye’de doğa katliamına yönelik yeterli duyarlılık yok mu?

Keşke daha kalabalık olsa. Keşke daha kararlı olunsa. Şu an Kirazlı’da kamp var ve sürdürmeye kararlılar. O şirket bir şekilde rahatsız edilmeli. Bergama’daki direniş rahatsız etti ve sonunda ancak korkunç iftiralarla kırabildiler. Hatırlarsanız Bergama bir kaleydi, hiçbir şekilde giremiyorlardı. Halk tarafından büyük bir tepki ortaya konuldu. Bergama’daki direniş, yapılacak işi 10 yıl geciktirdi. Bu bir kazançtır.

Yani topyekun gerçek direnişler gerekiyor. Güney Amerika’da çevre savunuculuğu yapan yerliler gittikçe daha çok öldürülüyor. Yine Antalya yakınlarında ölümler yaşandı. Ama sonunda canhıraş bir savaş. Kapitalizmin özü, çekirdeği tehlikede. Kaynaklar gittikçe azalıyor. Dolayısıyla mevcut kaynaklardan kar çıkarmak gittikçe daha canhıraş bir hırsa dönüyor. Böyle bir ortamda kısık sesle ‘’ah bize gelmeseniz çok iyi olur” demekle bir şey olmuyor. Canını dişine takıp yerel direnişi harekete geçirmek, genişletmek ve sürdürmek gerekir.

Çoğunlukla yerli direnişler ön planda

Geçtiğimiz günlerde Salihli’de jandarma, köylülere gaz sıktı, köylüler terörize edildi. Kanada ile karşılaştırdığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Kanada’da gözle görülür polis şiddeti olmaz. Ama 2013’de yapılan bir akademik araştırmada; özellikle petrol ve gaz boru hatlarına karşı direnişin, güvenlik güçleri ve gizli istihbarat tarafından bir “milli güvenlik tehdidi” olarak tanımlandığı ortaya cıktı. Daha gecen kış, bir yerli halkın Britanya Kolombiyası’nda gaz borularına karsı oluşturduğu barikat ve kamp, mahkeme kararıyla polis tarafından kaldırıldı.

Hukuk devleti olmayan ülkelerde, şirketlerin çok kar çıkarabileceği yerlerde de çevre savunuculuğu yapanlar terörist kategorisine girebilirler. Güney Amerika da dahil olmak üzere çoğunlukla yerli direnişçiler ön planda. Amazonlarda da, Bolsonaro’ya tepki gösterenler, ormanlarını korumaya çalışanlar yerliler. Şirketler büyük bir insanlık suçu işliyorlar. Doğaya karşı topyekun bir savaş açılmış durumda. Yerliler, bu doğa talanına karşı yolu bloke ediyor, kamyonları sokmuyor. Ama sonrasında jandarmalar, atlı polisler onları sürükleyerek götürüyorlar. Kamyonlarla, iş makineleriyle giriyorlar. Ve sonunda ölüyorlar. Kuzeyden Ottava’ya kadar karda, kışta protesto için yürüyen büyük bir yerli grubu var. Aralarında yaşlı kadınlar da var. O yürüyüş esnasında zehirlenmiş bir gölün yanına gelen yaşlı bir kadın ağlamaya başlıyor. Orman onun hıçkırıklarıyla yankılanıyor. Bu yaştan sonra Ottava’ya gitmek zorunda kalıyor. Bir şey kazanıldı m? Hayır. Halbuki Trudeau bayağı çevreci bir söylemle ortaya çıkmıştı!

Su ve Vicdan Nöbetini çok önemli buluyorum

Peki, örneğin Kirazlı da ne yapmalıyız?

Kanada büyükelçisine yazmalıyız. Şirketi sıkıştırmalıyız. Kesin bir sonuç alınacağından emin değilim ama benim aklıma gelen bunlar. Kirazlı direnişi büyüyerek devam etmeli. Yerel halkın kararlı olması gerekir. Çaresizliğe ve umutsuzluğa düşmeden Bergamalılar gibi direnmeliler. Şirketlere direnişin korkusunu yaşatmamız gerekir.

Bazıları Bolsonaro, Trump gibi korkunç bir şiddet dili kullanırken bazıları da Trudeau gibi çevreci bir dil kullanarak ‘kedi yavrusu’ gibi sevimli bakıyor. Ama kapitalizmin gidişinde böyle bir şey var. Mesela Greta Thunberg öncülüğünde başlayan çocukların hareketi beni çok heyecanlandırdı. Eğer çocukların hareketi artarak büyüse “okula gitmiyoruz, geleceğimizi yok ettiniz” diye yaygın bir şekilde söylense bir kıpırdanma yaşanabilir. Ne yazık ki böyle hareketler çabuk parlıyor ama kısa zamanda sönüyor. Söneceğine büyüse belki mecburi olarak bir şeyler değişebilir. O enerjiyi canlı tutmak zordur. Bu anlamda Su ve Vicdan Nöbeti’ni çok önemli buluyorum. İyi ki var diyorum. Büyümesini, devam etmesini istiyorum. Umarım kalıcı olur. Ben süreklilik arz eden direnişi yerlilerde gördüm. Yıllardır kararlı bir şekilde direniyorlar. Kararlı, büyüyen, azalmayan yerel direnişin çok önemli olacağını düşünüyorum.

Sanıyoruz ki insanlar sadece savaş nedeniyle göç ediyor

Son olarak iklim değişikliğinin etkilerine dair neler söylemek istersiniz?

Küresel iklim değişiklerinin yaşanmasında en çok acı çekenler yoksullar, yerliler ve mülteciler oluyor. Bu gerçekliği göz önünde bulundurmak gerekir. Çevrenin yok edilişine karşı Güney Asya’da, Hindistan’da göçler başladı. Savaşın neden olduğu göçler de bazen çevre sorunlarıyla ilgili oluyor. Mesela Ortadoğu veya Afrika’nın belli bir bölgesinde küresel ısınmayla ilgili ekinler kuruyor, ürünler olmuyor. Açlık kendini gösterince daha fazla suyun olduğu yerde tarım yapmak istiyorlar. Bundan dolayı da savaş çıkıyor.

Yani biz sanıyoruz ki insanlar sadece savaş sebebiyle göç ediyor. Ama savaşın çıkma nedeni toprak ve toprağın verimsizleşmesi, kuraklaşması, su olmaması olabilir. İlk bakışta bunun istatistiğini yazanlar; bu göçün çevreden kaynaklandığını düşünmeden savaştan kaçıldığını söylüyorlar. Bazı savaşların kökeninde çevreye, iklim dönüşümüne ilişkin krizler var. Bu durumu en çok inkar edenler, parasına yaslananlar oluyor. Tahminimizden daha hızlı bir şekilde gelişen bir felaketin içindeyiz. Yeni nesil adına çok üzgünüm. Ama yine de umutlu olmak gerekir. Buzullar eriyecek, deniz seviyesi yükselecek, seller, yangınlar artacak. Yok olan canlı türlerinin yasını tutacağız. Bence Ağustos ayında olan yangınlarda da küresel ısınmanın rolü var. Bakıyorum dünyanın o kadar çok yerinde, o kadar fazla yangın var ki!

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın