Oruç Karacık ile Söyleşi; “Kendime yaşam savunucusu demekten gurur duyuyorum!”

0

Kendine yaşam savunucusu diyen birbirinden bağımsız sayısız insanız. Sayıdan çok daha önemli olan şeyin inanç olduğunu Gezi gösterdi. İnanan onlarca insanın inancından etkilenip aynı inanca sahip olmak isteyen milyonların olabileceğini gördük!

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi’nde “Türkiye’de Covid 19 Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşilerimiz Oruç Karacık ile devam ediyor;

Gezi direnişine katıldığı 2013 yılında Y kuşağı Oruç’un akranları değildi. 50 yaşını doldurmuş, evli, iki çocuk babası, orta yaşlı bir adamdı o. Ve fakat Gezi sürecinde Y kuşağıyla birlikte o da dönüşmüştü. Artık kendisine “yaşam savunucusu demekten gurur” duyuyordu. Bugün bu dönüşümü bütün içtenliğiyle itiraf edebilecek olgun bir yaşta. Evet, dönüşmüştü; “önemli olan şeyin inanç olduğunu” biliyordu artık! Gezi göstermişti bunu, ona da..

Şimdi çok çetin bir mücadele başladı diye düşünüyorum. Doğa mücadelesine emek vermiş, gönül vermiş, verecek tüm arkadaşların eski hesapları dillendirmeden birlikte mücadele etmesi gerekir. Birlikte mücadele derken aynı şekilde tek bir yöntem ve tek bir lider kadrosuyla mücadeleyi kastetmiyorum. Kişiler veya guruplar beğendikleri yöntemi uygulayanlarla birlikte hareket etmekte özgür olmalı. Eğer aktif olan oluşumların mücadele yöntemlerine sıcak bakmıyor ve mücadele etmek istiyorlarsa kendi yöntemlerini uygulayabilmeliler. Bunu yaparken mücadele eden diğerlerini kırmadan, engellemeden, tüm yaşam savunucuları kardeşmiş gibi davranabilirler. Nöbet alanında çok yaratıcı insanlar vardı. Çok farklı yöntemlerle mücadele etmeden yanayım. Çünkü kazanmanın kapısını açacak anahtar hangisidir bilmiyorum. Çevre/ekoloji mücadelesinde bazen kazandık bazen kaybettik ama kazanç ve kaybın neden olduğunu ben çözemedim. Onun için inanarak mücadele edip kararlı olmanın dışında yapabileceğim çok şey olduğunu düşünmüyorum”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 5 Kasım 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bu güne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Ben Yeşil/Ekoloji hareketiyle çok yeni tanıştım. Cevabım evet. Gezi direnişine giderken bile yeşil için değil insanlar için gittim. 2014/2015 yıllarında Kuzey Ormanları Savunması’ndaki yoldaşlarımla tanışmamdan sonra böyle bir hareketin varlığını hissetmeye başladım. Tarihi çok sevsem de tarihten çok bu gün ve gelecek beni ilgilendirir. Bu gün bende kendime yaşam savunucusu demekten gurur duyuyorum. Kendine yaşam savunucusu diyen birbirinden bağımsız sayısız insanız. Sayıdan çok daha önemli olan şeyin inanç olduğunu Gezi gösterdi. İnanan onlarca insanın inancından etkilenip aynı inanca sahip olmak isteyen milyonların olabileceğini gördük.

Birbirinden bağımsız çok fazla yerde kendi bölgelerini savunan insanları görüyoruz. Bu konuda hareketi en çok duyuran Kirazlı Balaban bölgesindeki Alamos Gold maden şirketine karşı yapılan mücadele. İçinde yer aldığım için objektif düşünemiyebilirim ama tüm hareketleri birleştirmeyi sağladı. Hareketlere yeni bir boyut kazandırdı.

Ekoloji hareketinin bu güne kadar önemli başarıları ve başarısızlıkları nelerdir?

Bu konunun tarihi benim uzmanlık alanım değil. Benden çok daha iyi anlatacak yazılar bulabilirsiniz. Başarısızlıklar kendimizi geliştirmek için çok önemli bilgi verdiği için birinden bahsetmek isterim. Bir efsane olan Kirazlı/Balaban nöbet alanına yüzlerce jandarma ve yanlarında getirdikleri iş makinaları ile müdahale ettikten sonra, bu hareketi tüm Kaz Dağları bölgesine yaymak için direnişin yeni bölgesi ve çok daha tehlikeli bir yaşam düşmanı Cengiz’e karşı Hacıbekirler köyü içinde tapulu, çevresi tellerle çevrilmiş tarım alanında çadır kurma daveti alınmış. Bu anlamlı davete uyma kararı alınmışken bu alana gittiğimizde jandarmanın kanunsuz tacizine ve tehtidine uğradığımızda çadır kurma kararını içimizdeki çadır karşıtı ikna kabiliyeti güçlü arkadaşlar yüzünden uygulayamadık. Şimdi köyde jandarma her türlü kanunsuz baskıyı uygulayıp maden karşıtlarını sindiriyor. Bu alanda dengeyi sağlamak için çok daha fazla bedel ödemek zorunda kalacağız. Çan’daki termik karşıtı mücadelede termik santraldeki troller çandaki arkadaşları sosyal medyada tehdit ve linç girişiminde bulunmuşlardı. Biz 5 kişi termik önünde yüze yakın jandarmanın önünde protestomuzu yaptıktan sonra bu tehdit ve linç kampanyası bitti. Termiklerden görüşme talebi aldık.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamaktamıdır/oynar mı? Salgın hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulunduğumuz koşulların avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Koronovirüs insanlık adına yeni bir çağın başlangıcı oldu. Salgın öncesi klasik Kızırderili reisinin söylediği para ile yiyecek alınamıyacak duruma gelinebiliri anlatamıyorduk. Salgın sonrasında para ile seyahat edilemiyeceğini gören tüm insanlar paranın bir çok şeye yetmediğini gördü.

Önümüzdeki bir kaç yılda çok daha büyük felaketler görmeyi bekliyordum. Bu felaketler gelmeden nispeten daha küçük bir felaket olan bu salgın sayesinde insanlar birleşip parayı değil yaşamı savunmanın gerekliliğine inanırsa, Ozon tabakasının tamiri için tüm insanlar anlaşıp tedbir aldığı gibi tedbir alıp dünyada bizim yaşamımızı sağlayan bu dengenin korunması için çalışırız.

Dezavantaj, Birlikte yoldaşlık yaptığımız arkadaşlarımızdan bağzıları bile  koronovirüs’e karşı diktatörlük yaratan karantinayı desteklemesi. Yaşamımızın tüm alanlarına diktatöryel bir baskıyla yasak getirilmesi ve paraya tapan diktatörlerin hiç engelsiz dogayı hızla yok etmesi ve yaşamımızı sağlayan dengenin yaşamımıza imkan vermeyecek şekilde değişmesi.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta ? Bu gün ülkenin en önemli ekoloji sorunları-öncelik sırasına göre-nelerdir?

Küresel ekolojik kriz büyük şehirlerde yeterli yeşil alanlar bırakılmadığından ısı balonları oluşturuyor. Bu da çok nemli bir hava ve oksijen yetersizliği getiriyor. Öldürücü ciğer hastalıkları ve anormal iklim olayları olarak (ceviz büyüklüğünde dolu, seller vb) şehirde yaşayanları etkiliyor. Doğal alanlarda ise yollar, büyük tesisler, yoğun kimyasal ve teknoloji kullanılarak yapılan tarım ve hayvancılık o alanı kullanan bazı canlıların üreme çılgınlığına tutulması gibi anormal davranışlar sergilemesi [Karadeniz sahil yolundan sonra görülen vampir kelebek diye adlandırılan bir türün tüm Karadeniz’deki bitki örtüsünü etkilemesi, 10 yıl önce önce kozak yöresindeki fıstık çamlarını etkileyip tüm ülkeye yayılan bir tür mantar yüzünden fıstık çamı ürünü alınamaması örneklerinde olduğu gibi.] Küresel ısınmanın etkisiyle tundralardaki buzun erimesiyle çıkan biyolojik veya virüsel etkilerle bir çok bitki ve hayvan dolayısı ile insan etkilendi.

 Ben madencilik ve taş ocakçılık faliyetlerine karşıyım. Bu doğal kaynaklar çıkarılırken çevreye çok büyük zarar vermesinin yanında milyonlarca yılda oluşan bu doğal kaynaklar onlarca yılda tamamen yok edilmesi ve yeniden oluşması için milyonlarca yıl beklemek zorunda kalmamız karşı olmamız için yeterli bence.

Doğada yaşayan canlılar yaşam alanı tanımadığımız için içimizde gizlenerek yaşıyorlar. Onlara zarar vermeden uyumlu yaşayabilen milyonlarca virüsten bazıları insanla uyum sağlamaya çalışırken koronovirüs gibi ölümlü büyük salgınlara neden oluyorlar. Doğal yaşam alanlarını sanayi,turizim vb zarar verirken en büyük zararı tarım ve hayvancılık veriyor. Türkiyedeki tüm alanın dağılımına bakınca %36 tarım alanı, %29 orman, % 28 mera, %7 diğer (%1,5 yapı, %5 sulak alan,%0,5 maden gibi düşünülebilir). Belki bu dağılım verilirken dikkat etmemişsinizdir. İnsan dünyada sayı ve kütle ağırlığı olarak çok küçük bir yer kaplamasına rağmen tüm alanların neredeyse tamamına sahip. Tarım köyde de yapılsa endüstriyel olsada mantık değişmeden alanın tamamı canlılardan arındırılıp çıkmasını istediği ürüne yer ayırılan yerdir. Mera evcil hayvanların yaşaması için bir çok yabani canlının yok edildiği bir alan. Ormanlar kereste üretimi için uzun dönemli tarım alanı gibi kullanılan alanlar. Diğer zaten insan dışı kullanımı olmayan alan. Özgür canlıların yaşaması için boş alanlar bırakmalıyız. Tarım alanlarının bile çok büyük bölümünün ürünü evcil hayvanlar için kullanıldığı için vegan oldum. Satılamıyan şeyler üretilemez. Üretim dünyaya zarar veriyor. Üretim yapan insanlar uyuşturucu kullanmış gibi yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyenleri engellemek için öldürmeye kadar gidebiliyorlar.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Yıllar önce ozon tabakasının delinmesi öncelikli bir yaşam sorunu idi. Tüm taraflar anlaşarak bu sorunu halletti. Şimdi en önemli sorunumuz küresel iklim değişimi. Bunun için tüm tarafların anlaşması lazım. Düşman gördüklerimizi bile ikna edip (protesto, mahkeme vb yaptırımlarla) ortak karar almalıyız. Tüm ayrılıklarımıza tüm birbirimizi kırıcı söz ve eylemlere rağmen ayrılmamalıyız.

Koronovirüs salgını kazdağları’nda nöbet tutan ve onların direnişine dışarıdan destek veren yaşam savunucularını nasıl etkiledi. Alamosgold ve devlet kurumları bu süreci nasıl okudu?

Koronoviris sürecini Alamos Gold ve devlet kurumları hiç bir direniş göstermeyen karantina yandaşı arkadaşlarımızın da yardımı ile çok iyi değerlendirdi. Yaşam savunucuları ise bunu yeterince kullanamadı. Halilağa maden ÇED’inde koronovirüs bahane edilerek toplantı iptaline gidildi. Biz çok daha birikimli olarak her ortamda salgını kullanabiliriz. Şimdilik daha çok doğa düşmanları bu süreci kullandı.

Su ve vicdan nöbetten nasıl haberiniz oldu, nöbete katıldıysanız hangi nedenlerle katıldınız?

Haziran 2019 Fethiye Kayaköy sanat kampında tatil yaparken kamptaki arkadaşlardan öğrenip 3 ayrı şarkı yazıp klip çektik. Benim özel ormanım altın çıkarımından etkilenen köyde köylü ile tanışıklığım ve iyi ilişkilerim var bu sayede bolca nöbete gitmeye çalıştım.

Su ve vicdan nöbetini başlatanlar daha sonra Heryer Kazdağları grubu olarak adlandırılan oluşumla fikir ayrılığına düştüler. Heryer Kazdağları oluşumu çadır nöbetine devam ederken sizin içinde yer Koordinasyon nöbete devam etmeme kararı aldı. Bu ayrışmanın nedeni/nedenleri ne idi? Siz hangi tarafta yer aldınız nedeni ne idi?

Ayrışma döneminde ben nöbet alanında değildim. Fazlı Say’ın konserinden sonra ayrıldım. İşi devam ettirenler kıymetlidir diye düşünürüm. İşi devam ettirenler Heryer Kazdağları eylem kırıcılar ise Koordinasyon olarak gözüküyordu. Ben yapı olarak birilerinin bir şeyi kendi başına yüklenmesine karşıyımdır. Her yer Kazdağları gurubuna karşı rahatsızlık duysam vaktim ve imkanım olsa ayrı bir nöbet alanında eylemimi sürdürürdüm. Şaşırdığım doğa düşmanı guruplara karşı yöntem farkı olduğunu söyleyen iki gurup doğa düşmanlarını engellerken harcamadıkları kadar çok enerjiyi birbirlerine karşı harcıyorlar. Bu konuda tarafsız değilim. Koordinasyon olarak adlandırılan gurup en büyük düşman nöbet tutanlar diyerek doğa düşmanlarının yaptıklarından daha fazla nöbet tutanlara saldırdı diye hissettim.

Bugün kazdağlarında çok farklı bir manzara var. Cengiz holding bölgeye geldi. Kısa bir süre sonra yapmak istedikleri bilgilendirme toplantısı halk tarafından protesto edildi, toplantı gerçekleştirilemedi. Bunun hemen ardından çadır nöbeti tutan dostlarımız kolluk güçleri marifetiyle balabandan uzaklaştırıldılar. Çadırları söküldü barakaları yerle bir edildi. Bu koşullarda gerek balabanda kurulan heryer kazdağları gerek istanbulda kurulan kazdağları istanbul dayanışması oluşumunun su ve vicdan nöbetini başlatan bir sürü fikir ayrılığına düştüğünüz koordinasyonu oluşturan oluşumlar ve sizden farklı duruş sergiliyen bölgede aktif olan diğer guruplarla ilişkinizi gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Yapı olarak eylemi desteklerim. Eylemden rahatsızlık duyarsam emek vermem. Yapılanı eksik veya yanlış buluyorsam yanlış emek sarf ettiğini düşündüğüm arkadaşlara engel koymadan farklı bir mücadeleye girerim. Soru çok vahim bir durumu anlatıyor. 2019 sonbaharında tanıdığım madeni destekleyen köylü arkadaşlarımla konuştuğumda; “siz çevrecilerin Cengiz’in adamı olduğunuzdan şüphe duyuyoruz. Çünkü Cengiz Alamos Gold kovulduktan sonra onun maden alanına gelecek” demişlerdi. Şimdi çok çetin bir mücadele başladı diye düşünüyorum. Doğa mücadelesine emek vermiş, gönül vermiş, verecek tüm arkadaşların eski hesapları dillendirmeden birlikte mücadele etmesi gerekir. Birlikte mücadele derken aynı şekilde tek bir yöntem ve tek bir lider kadrosuyla mücadeleyi kastetmiyorum. Kişiler veya guruplar beğendikleri yöntemi uygulayanlarla birlikte hareket etmekte özgür olmalı. Eğer aktif olan oluşumların mücadele yöntemlerine sıcak bakmıyor ve mücadele etmek istiyorlarsa kendi yöntemlerini uygulayabilmeliler. Bunu yaparken mücadele eden diğerlerini kırmadan, engellemeden, tüm yaşam savunucuları kardeşmiş gibi davranabilirler. Nöbet alanında çok yaratıcı insanlar vardı. Çok farklı yöntemlerle mücadele etmeden yanayım. Çünkü kazanmanın kapısını açacak anahtar hangisidir bilmiyorum. Çevre/ekoloji mücadelesinde bazen kazandık bazen kaybettik ama kazanç ve kaybın neden olduğunu ben çözemedim. Onun için inanarak mücadele edip kararlı olmanın dışında yapabileceğim çok şey olduğunu düşünmüyorum.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Bilim insanları insanın küresel ısınmadan sorumlu olduğunu söylüyor. Sadece kömürlü termik santrallerin (bilimsel makalelerde) %12 ile %35 arası etki sağladığını yazıyor. Yüzlerce kilometre ileriye rüzgarla giden küllerinin öldürücülüğünü ise diğer zararı. Elektirik üretiminde EMO verileri Türkiye’de tüm kömürlü termik santraller kapansa bile yeni bir elektirik üretim kaynağına ihtiyacımızın olmadığını söylüyor.

Birde köylüye yaklaşımdan rahatsızlık duyuyorum. Şehirde yaşıyanlarda köylü cahil ve bir şeyler öğretmeliyim duygusu var. Köye şehirden gelip yerleşen insan duvarlarını örüp bahçesinin içinde yaşıyor, köylüyle yakınlaşmıyor. Halbuki köylü söylemi bende ırkçı bir söylem duygusu yaratıyor. O kişi hatice, ali, mehmet, mustafa, fatma, ayşe,,,,, ikameti filan şehir, filan ilçe filan köy (mahalle) olarak görülüp öğretmek değil konuşmak ve biraz da öğrenmek için ilişki kurulursa birlikte sıkı bir yoldaşlık ilişkisi yaşandığını görürsünüz.

Bu gün aktif olarak hangi çalışmalar içerisindesiniz?

Şimdiki en yoğun mücadelem kömürlü termik santrellerin kapanması için çalışmak. Bunun yanında tabiki yetişebildiğim tüm çevre mücadelelerine destek veriyorum.

Kendinizi kısaca tanıtabilirmisiniz? Bu güne kadar hangi yeşil/ekoloji haraketlerinin parçası oldunuz.

İstanbulda oturan, 1978 İÜ işletmeye giren, 1981 işletme tiyatro kulübü kurucularından, 1982 İÜ dağcılık kulübü kurucularından, 1983 İÜ iktisat yüksek lisansına giren, biraz tarım, biraz hayvancılık yapmış evli, 2 kız babası, emekli bir insanım.

Gezi parkı direnişinden sonra sarıyer kent dayanışması ve  kuzey ormanları savunması ile bir çok eylem, panel, çalıştay düzenlemesinde bulundum. Çan termik santralle ilgili panel , eylem, dava organizasyonunun içinde yer aldım, balaban nöbet alanına bir kaç kere gittim ve destek vermeye çalıştım, hayalimde olup hala yapamadığım fıstık çamı ormanı yaptığım alanda bitkiler,hayvanlar ve insanların uyum içinde birlikte olabileceği bir yaşam alanı oluşturmak.

Son Not. Alamos Gold’u desteklemek için jandarma ve ormancılar nöbetçileri nöbet alanından atıp kepçelerle alandaki yapıları yıktılar. Şimdi ise aynı ormancılar Alamaos Gold şirketini işgal ettiği orman alanından çıkardılar. Kesilen ağaçların yerine dikim için orman bakanlığını teşvik edelim.

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın