Hakan Yurdanur ile Söyleşi; “Sistem karşıtı hareketler arasındaki sınırlar kalktı!”

0

Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi’nde “Türkiye’de Covid 19 Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşilerimiz Özgür Üniversite’de ekoloji ve politika üzerine çalışan akademisyen Hakan Yurdanur ile devam ediyor; “Sınırlarına dayanan kapitalizm, sistem karşıtı hareketler arasındaki sınırların kalkmasına neden oldu, tüm hareketleri birbirleriyle ortak zeminlerde buluşmaya itti. Yeterli olmasa da olumlu bir gelişme bu.”

Söyleşi: Cemil Aksu / 1 Nisan 2021 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

1980’lerde başlayan özelleştirme alanı Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) ile sınırlı değildi. Doğanın mülksüzleştirilmesi operasyonu söz konusuydu. Ama bunu ne yazık ki geç fark ettik. Hatta bugün bile tam anlamıyla fark etmiş değiliz.

Kapitalistler arası rekabet, kapitalistlerin ortak hareket mekanizmasını engellemez. Ama kapitalizme karşı mücadelede rekabet (parçalanarak yeni yapılar, gruplar oluşturma) ortak hareket mekanizmasını engeller ve nitekim engelliyorda. 

Hiçbir ilerici eylem / mücadele yerelde, tek köyde, tek şehirde, tek ülkede başarılı olamaz. Bu özelleştirmeyi sadece o bölgede bulunan bir fabrikanın özelleştirilmesi olarak algılamakla aynıdır. Bir şeyi daha eklemek gerek; merkezine kapitalizmin anlaşılmasını ve aşılmasını almayan hiç bir ekolojik hareketin başarılı olma şansı yok. Aşmak için önce anlamak gerek sözünü unutmamalı. 

Kapitalizmin doğaya saldırısı bütünlüklü politik bir saldırıdır. Bu saldırı karşısında politik duruş ve mücadele sergilenmeli. Politik saldırıya hukuki cevap yeterli değil.

Kapitalizmde işleyiş: ekonomi – toplum – doğa şeklindedir. Burada ekonomi toplum ve doğayı işgal eder sömürür. Oysa işleyiş tam tersi yönde olmalı. Doğa – toplum – ekonomi işleyişi kullanım değerinin öne çıktığı doğanın ve toplumun sömürülüp işgal edilmediği , ekonominin onlara tabi kılındığı bir yapıdır.  

Ben iş derdindeyim, açım. Doğaya saldırıya karşı nasıl mücadele edeyim anlayışı bu süreçte hakim kılındı. Bir yerde doğru ama eksik bir anlayış. Bu söylemin hiç bir yerinde kapitalizm yok. Oysa tüm bunların suçlusu o. Ekoloji mücadelesi yürüten örgütler sahaya inip tam da bu zamanda durumu anlatmalılar. Ekoloji mücadelesinin tek çalışma alanı doğa ve çevre değil. İşsizlik, açlık, yoksulluk, her türlü şiddette mücadele alanı içinde. Bu aynı zamanda dezavantajı avantaja çevirebilme fırsatı. Her kesimde kafa karışıklığı ve panik var. Tüm hareket unsurlarının bir araya gelişi için uygun bir zemin oluşturulabilir. Çıkarların ortaklaştırılması sistemin daha iyi analiz edilip görülmesini kolaylaştıracaktır

Sömürünün yönü ve şiddeti ekomomiden toplum ve doğaya doğru suç aleti paranın işlevselliği ile oluyor. Kapitalizm bir cinayet ekonomisidir ve bunun suç aleti de paradır.   Ülkeler arasındada sömürü merkezden çevreye , kuzeyden güneye doğru.

YEŞİL / EKOLOJİ HAREKETİNİN TARİHSEL BİRİKİMİ HAKKINDA GÖRÜŞLERİNİZİ MERAK EDİYORUZ? BÖYLE BİR BİRİKİMDEN SÖZ EDEBİLİRMİYİZ ? EĞER YANITINIZ EVET İSE BUGÜNE KADAR GENEL BİR DEĞERLENDİRME YAPMANIZ MÜMKÜN MÜ? 

1980’lerde başlayan neoliberal mantıklı sermaye birikim modeli özellikle çevre ülkelerde (onların deyimiyle kalkınmakta olan ülkelerde) kapsamlı doğa saldırıları sürecini başlattı. Bu sınırsız sömürü fazladan değer yani artı değer üretmede sıkıntı yaşayan kapitalizmin önünü açma girişimiydi. İşte bu yıllarda yoğunlaşan doğa sömürüsüne karşı tepkilerde oluşmaya başladı diyebiliriz. Teoriden pratiğe yönelmiş bir hareketlenme yerine pratikten pratiğe akan süreç demek bana daha uygun geliyor. Dünyada ekoloji/çevre hareketlerinin teorik mirası da 1970’lerin başlarından başlatmak gerekit. Elbette öncesi de var ama asıl yoğunluk bu dönemde. Örneğin J.B. Foster’ın başını çektiği bir grup var. Bir de Roma klübünün sermayeye alan bulma konusundaki içerden uyarıları var vd.  Bu dönem “ekolojik özelleştirme” dönemi. Ekonominin toplum ve doğayı işgal dönemi. Bu adımlara karşı Türkiye’de şubesi olan Avrupa-ABD merkezli grupların dar eylemleri var. Buna yerel boyuttaki hareketler de kısmen katılıyor. Bütünlüklü mücadeleden söz etmek zor. Bir çok nedeni var elbette. Bir tanesi hatta en önemlisi sol/sosyalist bilinç ile ekolojik hareket bilinci iç içe geçemiyor. Bugünde bu sıkıntılar yaşanmakta. 1980’lerde başlayan özelleştirme alanı Kamu İktisadi Teşekkülleri ( KİT ) ile sınırlı değildi. Doğanın mülksüzleştirilmesi operasyonu söz konusuydu. Ama bunu ne yazık ki geç fark ettik. Hatta bugün bile tam anlamıyla fark etmiş değiliz. Etkiden doğan tepki biçimindeki mücadele yöntemlerinde top hep kapitalizmin ayağında kalıyor. Tabi ki bugün topu kapmak için mücadele eden grupları, yapıları, partileri yok sayamayız. Kapitalistler arası rekabet , kapitalistlerin ortak hareket mekanizmasını engellemez. Ama kapitalizme karşı mücadelede rekabet (parçalanarak yeni yapılar, gruplar oluşturma) ortak hareket mekanizmasını engeller ve nitekim engelliyorda.  

EKOLOJİ HAREKETİNİN BUGÜNE KADAR ÖNEMLİ BAŞARI VE BAŞARISIZLIKLARI NELERDİR? 

Bıraktığım yerden devam edeyim. Ekoloji hareketi etkiye tepki olarak yerelden başlıyor. Bu ilk başlangıç olarak gereklidir. A şehrinin B ilçesinin C köyünde başlayan hareketlenme B ilçesine ulaşsa da A şehrine ulaşamıyor yada çok cılız ses getiriyor. Bu da hareketin başarısını yerelle sınırlandırıyor. Hiçbir ilerici eylem / mücadele yerelde, tek köyde, tek şehirde, tek ülkede başarılı olamaz. Bu özelleştirmeyi sadece o bölgede bulunan bir fabrikanın özelleştirilmesi olarak algılamakla aynıdır. Bir şeyi daha eklemek gerek; merkezine kapitalizmin anlaşılmasını ve aşılmasını almayan hiç bir ekolojik hareketin başarılı olma şansı yok. Aşmak için önce anlamak gerek sözünü unutmamalı. Bugün başarı ile başarısızlık arasına sıkışmış “sınırlamalar” var. Kısaca bir kaç şey söylemek gerekirse: ilki; biraz önce söylediğim gibi ekolojik mücadelenin yerele indirgenmesi yerelde kalması ve sonlanması. İkinci; sınıf hareketi ile ekolojik hareketin arasında kurulamayan bağlar ve bağlantılar. Üçüncüsü; ekolojik mücadelenin hukuki bir mevzuat olarak görülmesi. Kapitalizmin doğaya saldırısı bütünlüklü politik bir saldırıdır. Bu saldırı karşısında politik duruş ve mücadele sergilenmeli. Politik saldırıya hukuki cevap yeterli değil. Dördüncüsü; ABD ve AB orjinli / destekli, yukarıdan inme STK’ların varlığı ve ekolojik mücadeleyi yeşile boyama çabaları. Çünkü bu yapılar kapitalizmin saldırılarını da yeşile boyama çabası içindeler. Beşincisi ; ekolojik mücadeleyi politika dışı, sınıflar üstü görme ve gösterme çabası. Bunlar sıkışmaların kısa nedenleri. Bu sıkışmaları aşan azda olsa yapılar var. Çoğalmak gerek . Ve vakit daralıyor. 

KORONAVİRÜS SALGINI EKOLOJİ HAREKETİNİN DÖNÜŞÜMÜ VE GELİŞİMİ BAKIMINDAN OLUMLU YADA OLUMSUZ BİR ROL OYNAMAKTAMIDIR / OYNARMI? SALGIN HAREKETİN GÜÇLENMESİ İÇİN YENİ OLANAKLAR DOĞURDU İSE BUNLAR NELERDİR? İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ KOŞULLARIN AVANTAJ VE DEZAVANTAJI NELERDİR?

Biraz önce söylediğim gibi ekoloji hareketi diğer hareketlerden bağımsız , kendi başına bir hareket değildir. Sınıfsal bir politik eylemdir. Tabi ki kendi iç dinamikleri ve hareket yasaları var. Ama diğer sınıf mücadelelerinden kopuk değil. Kapitalist saldırı tüm toplumsal / doğal yapıları ne kadar etkiliyorsa, ekoloji mücadelesi de o kadar etkilenir. İster labaratuvar, ister yarasadan, isterse başka yollardan bulaşsın baş suçlu bellidir. Kapitalizmin doğaya, doğal olana sistematik saldırısının sonucudur, koronavirüs bu saldırıya bir tepkidir. Bu virüs salgını kapitalizmin artık yönetemiyeceğini gözler önüne serdi. Her zaman olduğu gibi yönetememenin krizi ezilen sömürülen halklarla doğaya fatura edildi.  Kapitalizmde işleyiş: ekonomi – toplum – doğa şeklindedir. Burada ekonomi toplum ve doğayı işgal eder sömürür. Oysa işleyiş tam tersi yönde olmalı. Doğa – toplum – ekonomi işleyişi kullanım değerinin öne çıktığı doğanın ve toplumun sömürülüp işgal edilmediği, ekonominin onlara tabi kılındığı bir yapıdır. Kapanan iş yerleri, artan işsizlik, eğitim ve sağlıkta yaşanan ciddi sorunlar, yoksulluk ve sefalet… bunlar ortak sorunlarımız. Ama bu sorunların yaratıcısı bunları dert etmez. Yasaklamalar içe dönüşlere neden oluyor. İşçi hareketi, kadın hareketi, öğrenci hareketi ne kadar olumsuz etkileniyorsa ekoloji hareketi de en az onlar kadar etkileniyor. Bu hareketler arasında organik bağlar ve geçişler söz konusu. Egemen sermaye birikim modeli koronavirüs salgınını çevreyi tahrip eden projeler için fırsat olarak görüyor. Yüzlerce proje ile ekolojik yıkımın şiddeti arttı, doğaya saldırı vites yükseltti. Ben iş derdindeyim, açım. Doğaya saldırıya karşı nasıl mücadele edeyim anlayışı bu süreçte hakim kılındı. Bir yerde doğru ama eksik bir anlayış. Bu söylemin hiç bir yerinde kapitalizm yok. Oysa tüm bunların suçlusu o. Ekoloji mücadelesi yürüten örgütler sahaya inip tam da bu zamanda durumu anlatmalılar. Ekoloji mücadelesinin tek çalışma alanı doğa ve çevre değil. İşsizlik, açlık, yoksulluk, her türlü şiddette mücadele alanı içinde. Bu aynı zamanda dezavantajı avantaja çevirebilme fırsatı. Her kesimde kafa karışıklığı ve panik var. Tüm hareket unsurlarının bir araya gelişi için uygun bir zemin oluşturulabilir. Çıkarların ortaklaştırılması sistemin daha iyi analiz edilip görülmesini kolaylaştıracaktır.

KÜRESEL EKOLOJİK KRİZ TÜRKİYE ‘YE NE ŞEKİLDE YANSIMAKTA? BUGÜN ÜLKENİN EN ÖNEMLİ EKOLOJİK SORUNLARI ÖNCELİK SIRALAMASINA GÖRE NELERDİR?

Bugün ekoloji hareketinin en önemli sorunları işçi sınıfının, kadın ve öğrenci hareketlerinin sorunlarıdır. Bu hareketler içinde ekolojik sorun önemli bir yerde olmalıdır. Yani şunu demek istiyorum : Sınırlarına dayanan kapitalizm, sistem karşıtı hareketler arasındaki sınırların kalkmasına neden oldu , tüm hareketleri birbirleriyle ortak zeminlerde buluşmaya itti. Yeterli olmasa da olumlu bir gelişme bu. Her hareketin olduğu gibi ekoloji hareketinin de içsel sorunları, sorumlulukları var. Bu sorunlar ve sorumluluklar genişleyerek kabuğu yırtma aşamasında. Buna dışa yakın (diğer hareketlere yakın anlamında) içsel sorunlar diyebiliriz. Sınırlamaların getirdiği sorunları ikinci sorunuzda kısmen cevaplamaya çalışmıştım. Bir kaç şey daha söylemek gerekirse; ekonomi – toplum – doğa dizilişinde en zayıf halka, sömürüye en açık halka doğadır. Sömürünün yönü ve şiddeti ekomomiden toplum ve doğaya doğru suç aleti paranın işlevselliği ile oluyor. Kapitalizm bir cinayet ekonomisidir ve bunun suç aletide paradır.   Ülkeler arasında da sömürü merkezden çevreye , kuzeyden güneye doğru. Sömürü kaynak transferini de içeriyor. Çevre ülkeler merkezin (AB – ABD vd.) ve onun işbirlikçi komprador burjuvazisinin sömürüsü altında. Hemen her gün bir yerin yağmalandığını görüyoruz. Bu küresel ölçekte bir saldırı. Küresel emperyalizme karşı “ortak coğrafyalar mücadelesi” önem kazanmakta. Ortak Coğrafyalar Mücadelesi (OCM) ile söylemek istediğim ülke içinde yakın bölgelerin, ülkeler arasında sınıra dayanan bölgelerin sorunlarının ortak mücadeleler içinde ele alınması. OCM teorisi geliştirilmeye açık bir teori bence. Çünkü dinamik bir yapısı var. Örneğin bir şehirde sel baskını sonucu kanalizasyon boruları patladı. Bu kısa sürede tüm şehri kuşatır. Buna karşı tüm merkez ilçeler harekete geçer . OCM de öncelik kanalizasyon boruları daha patlamadan tüm birimlere bunun yeri ve önemi anlatılıyor olması. Yağmur yağmadan önce kanalizasyon borularında çalışma yapmak gibi bir şey bu. Kapitalist sınıftan daha geri daha geç düşünürseniz yenilgi kaçınılmaz. Ama en azından onunla aynı anda düşünürseniz kazanma şansı yükselir. İşte OCM bu anlamda bir çalışma. Kafa yorulması ve geliştirilmesi gerek. Saha çalışmasını da içerdiği için hareketli bir teori. Bunun üzerine çalışıyorum bu aralar. Ürettikçe sizlerle paylaşmak isterim.

EKOLOJİ HAREKETİNİN BUNDAN SONRA NASIL BİR YÖNELİMİ OLACAKTIR /  OLMALIDIR? NE YAPMALIYIZ? NE YAPMAMALIYIZ? 

Ekolojik hareketler üç yönelimi içinde barındırmalı bence. Birincisi ; hareketin orjinine kapitalizmi koyup onunla mücadeleyi hedef seçmeli. İkincisi; diğer sınıfsal dinamiklerle ortak hareket etmeli, onların sorunlarını kendine, kendi sorunlarını onlara dahil etmeli. Aksi takdirde daralır yerele hapsolur kabuğuna çekilir. Üçüncüsü; biraz önce kısaca bahsettiğim OCM üzerinden zincir oluşturmalı. Bu zincirdeki halkalar kapitalizmi sınırlarında daha fazla sıkıştıracaktır. Bugün kapitalizm eni ile ekolojik coğrafi sınırına, boyu ile ekonomik sınırına, derinliği ile toplumsal sınırına, zaman ile de tarihsel sınırına dayanmış durumda. Sıkışmanın şiddet göstergesi biraz önce söylediğim üç unsurun ortak hareketine bağlı.   Şu ana kadar gelinen nokta (tabii ki hepsi değil) ekolojik hareketlerin neler yapmaması gerektiği, hangi yoldan gitmemesi konusundaki tarihsel derslerle dolu. Sorun bu dersleri ne kadar anlamamızla ilgili. Bu dersler iyi anlaşılırsa olumlu sonuçlar çıkacaktır diye düşünüyorum. 

EKLEMEK İSTEDİĞİNİZ BAŞKA BİR ŞEY VAR MI?

Dört boyutlu kapitalizm coğrafi / ekolojik – ekonomik – toplumsal ve zamansal sınırlarına dayanırken insanlığı ve doğayı da köprüden önceki son çıkışa hızla sürüklemekte. Vaktin daraldığını düşünüyorum. Acil bir şeyler yapılmazsa geriye kurtaracak fazla bir şey kalmayacak. Neoliberal iktisat savunucularına göre, insan ihtiyaçları sonsuz. Nasıl oluyor da sonlu olan insanın ihtiyaçları sonsuz olabiliyor? Bu tam bir çelişki. Aslında burada söylenmek istenen sermayenin sınırsız büyüme ihtiyacıdır. Bu gidişle yeni birkaç gezegene daha ihtiyaç var. Dünya limit aşım günü her yıl geriye çekiliyor ve doğaya olan borç artıyor. Ya vakitlice bir şeyler yapacağız yada toptan Dünyaya veda edeceğiz. Üçüncü bir yol başka bir şansımız kalmadı. Zaten kapitalizm içinde kalarak başka çözümler üretmek nafile çabalar gibi geliyor bana. Çünkü kapitalizm  kendi içsel hareket yasaları ve sermaye birikim modeliyle reforme edilebilir bir yapı değildir. 

BUGÜN AKTİF OLARAK HANGİ ÇALIŞMALAR İÇİNDESİNİZ? 

Özgür Üniversite’de ekoloji ve politika üzerine olan çalışmalarımı yazmaktayım. Bunun yanında  Polen Ekoloji’yi de eklemek gerek. Bir çok gazete ve dergide de çalışmalarım var.

KENDİNİZİ KISACA TANITABİLİRMİSİNİZ? BUGÜNE KADAR HANGİ YEŞİL / EKOLOJİ HAREKETLERİNİN PARÇASI OLDUNUZ?

Matematik ve İktisat eğitimleri almış bir akademisyenim. Şu an aktif olarak içinde faaliyet gösterdiğim bir ekolojik hareket yok. Hemen hepsini takip ediyorum. Elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. Bu güzel sohbet için teşekkür ederim.

 

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın