Toplumun vicdanı: Ekolojistler -Yazan: İsmail Akyıldız

0

Acaba bugünün dünyasında toplumların etik/ahlaki değerlerini, adalet duygusunu, vicdanını kimler temsil etmektedir? Din adamları mı? Siyasetçiler mi? Bilim insanları mı? Hukukçular ya da sendikacılar mı? Yoksa aydınlar/entelektüeller mi? Bir düşünelim! İçine doğduğumuz bu sistem içinde yaşayan ve sözü edilen kimlikleri taşıyan birey ve toplumsal gruplar, toplum nezdinde ne kadar güvenilir olarak kabul edilmektedir? Ne kadar sağduyulu, adil ve vicdanlı olarak algılanmaktadır?

Ekoloji aktivisti İsmail Akyıldız ekolojistlerin toplumsal konumuyla ilgili bir yazı kaleme aldı, işte o yazı:

Acaba bugünün dünyasında toplumların etik/ahlaki değerlerini, adalet duygusunu, vicdanını kimler temsil etmektedir? Din adamları mı? Siyasetçiler mi? Bilim insanları mı? Hukukçular ya da sendikacılar mı? Yoksa aydınlar/entelektüeller mi? Bir düşünelim. İçine doğduğumuz bu sistem içinde yaşayan ve sözü edilen kimlikleri taşıyan birey ve toplumsal gruplar, toplum nezdinde ne kadar güvenilir olarak kabul edilmektedir? Ne kadar sağduyulu, adil ve vicdanlı olarak algılanmaktadır?

Hangi toplumsal grup ya da sınıfsal aidiyetlerden gelirlerse gelsinler insanlar bu kimlikleri taşıyan birey ve gruplara artık kuşkuyla bakmaktadır. Bu durumun az sayıda istisnası olması gerçeği değiştirmez. Tüm toplumsal fenomenlerde olduğu gibi bu konuda da istisnaların bulunması saptamamızın gücüne gölge düşürmez.

“Tanrıya, siyasete, bilime, hukuka, emeğe, akla ve entelektüel birikime inan-a-bilirsiniz, inan-ma-yabilirsiniz; her ne kadar yüksek bir değer ifade ediyor olurlarsa olsunlar bunların toplum nezdinde tek başlarına, bir değeri bir geçerliliği yoktur, kalmamıştır.”

Biraz yakından baktığımızda bu kavramların içinin fena halde boşaldığı, sırlarının döküldüğü, içlerindeki “Tanrı”nın öldüğünü hemen fark ederiz. Katı olan her şeyin buharlaştığı, büyüsünü, gizemini yitirdiği dünyada bu kavramların içindeki Tanrı/lar yaşlanmış, ölmüş ya da kaçıp gitmişlerdir.

Eğer, çevreci, yeşil, ekolojist, doğa korumacı, doğa savaşçısı, yaşam yolcusu, yaşam savunucusu, anti nükleer aktivist, iklim aktivisti, hayvan özgürlükçüsü, vegan/vejeteryan gibi aidiyet biçimleri eko-köy, ekolojik yaşam, komün/komünal yaşam gibi sistemle gerilim içinde olan alternatif değer ve yaşam biçimlerinin (Topraksızlar ve Zapatista hareketleri örneklerinde olduğu gibi) ne anlama geldiği üzerine kafa yormamış, sorgulamamış ve bunlardan birini -ya da bir kaçını- kimliklerinin ve yaşam biçimlerinin bir parçası haline getirmemiş/getir-e-memiş bireyler varsa onların toplum nezdinde bir inandırıcılıkları bir güvenirlilikleri artık yoktur, kalmamıştır. Her ne kadar yeşil kapitalizm ve yeşil yıkama kavramlarının ışık tuttuğu ekolojik değerlerin sistem tarafından içerilmesi ve kirletilmesi bir vakıa olsa da.

Tanrıya, siyasete, bilime, hukuka, emeğe, akla ve entelektüel birikime inan-a-bilirsiniz ya da inan-ma-yabilirsiniz; her ne kadar yüksek bir değer ifade ediyor olurlarsa olsunlar bunların toplum nezdinde tek başlarına, bir değeri bir geçerliliği yoktur, kalmamıştır. Eğer kimlik tanımınızda bu sıfatların yanına ekolojik değerlere karşılık gelen bir aidiyet sıfatı ya da eki (Eko-feminizm, eko-anarşizm, eko-sosyalizm örneklerinde olduğu gibi) henüz eklemediyseniz ya da ekle-ye-mediyseniz artık sizin lafınıza bakılmaz.

“Ekolojist olmak dışında diğer bütün aidiyet biçimleri yerel ve küresel ekokırımın sürekliliği, büyüklüğü ve korkunçluğu karşısında eski anlamlarını yitirmiş bambaşka anlamlar yüklenmişlerdir”.

Bu saptamayı ardında yatan felsefi, tarihsel/sosyolojik, etik/politik nedenleri sorgulamaksızın bir durum tespiti olarak ortaya koyuyoruz. Bunun, salt ülkemizde değil küresel ölçekte de tam da ortaya koyduğumuz gibi açık olarak görülebilen bir fenomen olduğunu iddia ediyoruz. Bu duruma neden olan faktörler farklı perspektiflerden sorguladığında birbirinden farklı nedenler ortaya konabilir fakat varacağımız sonuç yukarıda ifade edilenden farklı olmayacaktır.

“Bugün dünya toplumunun vicdanını ekolojistler temsil etmektedirler.”

Bugün dünya toplumunun vicdanını ekolojistler temsil etmektedirler. Kamu vicdanı en sarih, anlaşılabilir, kavranabilir haliyle ekoloji hareketinde ortaya çıkmaktadır. Diğer bütün kimlikler onun karşısında güç kaybetmiş, değerden düşmüş, cazibelerini ve tılsımlarını yitirmişlerdir. Diğer kimliklerinizden bazılarından vaz geçmemiş ya da bu kimliklerinizin başına ekolojist sıfatını ekle-me-mişseniz ne dediğiniz ne de yaptığınız umursanacaktır. Bugün bir ekolojist değilseniz artık inandırıcılığınız yoktur hatta olmamalıdır da!

Ekolojist olmak dışında diğer bütün aidiyet biçimleri yerel ve küresel ekokırımın sürekliliği, büyüklüğü ve korkunçluğu karşısında eski anlamlarını yitirmiş bambaşka anlamlar yüklenmişlerdir. Diğer bütün aidiyet biçimlerinin anlamı ekolojik değerleri referans alarak yeniden anlamlandırılmaya muhtaç hale gelmiştir. Kendi başlarına bir güçleri, sürükleyicilikleri, yön veren/yol açan nitelikleri kalmamıştır.

“Artık eylemeye/yapmaya değer ne varsa ekolojik olmalıdır.”

Lewis Mumford’un 20. yüzyılda yaptığı bir saptama bugün de kısmen geçerliliğini korumaktır. Hatta 21. yüzyılda bu sözlerin anlamı daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır diyebiliriz. Mumford; “Artık düşünmeye değer ne varsa ekolojik olmalıdır” diyordu. Bu çarpıcı veciz sözün 21. yüzyılda dönüşüme uğrayarak daha da derinlikli bir anlama kavuştuğunu düşünüyoruz. Bugün salt “düşünmenin” yeterli olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. Düşünceden “eyleme” geçilmiştir artık; dolayısıyla “Artık eylemeye/yapmaya değer ne varsa ekolojik olmalıdır” sözü mottolarımızdan biri, hatta en önemli mottomuz olmalıdır.

Zaman düşünmekten çok eylem zamanıdır! İşte bu yüzden Türkiye’de -dünyada da olduğu gibi- kamu vicdanını artık ekolojistler, daha açık bir ifadeyle ekoloji aktivistleri temsil etmektedirler. Buna bağlı olarak toplumların temel değer koyucuları da ekolojistlerdir. Yerel, ulusal, küresel düzey ve zeminlerde kolektif hareket edebilme kabiliyetini geliştiren/geliştir-e-bilen ekolojistler yarının dünyasını el birliğiyle kurmaktadır, kuracaklardır. Başka bir yol, başka bir ışık, başka ufuk yoktur!

(Görsel: Halime Şaman)

Not: Yukarıdaki yazı yayımlanmadan önce okuyan bir arkadaşım şöyle bir değerlendirme yaptı; “Bundan sonra aşklar bile ekolojik olmalıdır; yoksa o aşk olmayacaktır diye de ekleyebilirsin ve hatta öyle bitirebilirsin…”

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın