Kadın Meclisi Nereye Gidiyor?

0

Ekoloji Birliği içinde aktif olan kadınlar tarafından “Ekoloji Birliği Kadın Meclisi” kurulalı birkaç ay oldu. Fakat Kadın Meclisi’nin kuruluşu, kuruluş ilkeleri ve Ekoloji Birliği ile nasıl ilişkileneceği konusu daha çok erkeklerin öne çıktığı bazı Ekoloji Birliği üyeleri tarafından eleştirilmekte ve kaygı ile karşılanmaktadır. Bu eleştiriler “Ekoloji Birliği Gençlik Meclisi” için de geçerlidir. Bu konu sadece Ekoloji Birliği içinde ele alınmadı gazete köşelerine de yansıdı. 9 Nisan 2021 tarihinde yapılan Ekoloji Birliği toplantısında Kadın Meclisi bu eleştirilere yanıt verdi. Füsun Kayra’nın okuduğu metni yayımlıyoruz.

İşte o metin:

Ekolojik sorunların kadın sorunları haline geldiği bir dönemden geçiyoruz. Kadınlar, kuraklık, kıtlık ve çevresel yıkımların birebir mağduru olmakla kalmayıp aynı zamanda doğurma, besleme, büyütme, çocukların ve yaşlıların bakımı, hasta yakınlarıyla da ilgilenme gibi toplumsal cinsiyet kalıplarının yüklediği sorumlulukları da almak zorunda olduklarından bu mağduriyetten katbekat daha fazla etkileniyor.

Kadınlar toplumsal cinsiyetleri dolayısıyla maruz kaldıkları baskıya karşı ayağa kalkıp, hem yaşam alanlarını hem de söz söyleme, yaşamda var olma haklarını savundular. Kendi kaderlerini de içinde bulundukları coğrafyanın kaderini de tayin etme hakkını deneyimlediler.

Kadınlar toplumsal mücadelelerde olduğu gibi ekolojik mücadelelerde de her zaman öncü roller üstlendiler. İçinde oldukları hareketlere getirdikleri yeni eylemlilik anlayışları, ilişki biçimi talepleriyle, dönüştürdükleri hareketlerin belirleyicisi oldular.

Lakin kırda, kentte, jandarmayla, polisle, maden, hes, res, jes, termik şirketlerinin özel güvenlikleriyle karşı karşıya kalıp, dozerlerin, barikatların önünde mücadelelerini verirken, köy meydanlarında, dağlarda nöbetler tutarak cesaretle içinde bulundukları hareketleri ileriye taşırken, bağlı oldukları ekoloji gruplarında, derneklerde karar alma mercilerinde dahi bulunamıyorlar. Kendi hareketleri içinde ayrımcılığa uğruyor, sözleri kabul edilmiyor, örgütlenmelerinin geleceğini kurgulamalarına izin dahi verilmiyor.

Oysaki ekolojik mücadeleler yerelde, köylerde yaşayan kadınların tabandan desteğiyle devam etmekte. Tarım ve hayvancılık yapan küçük çiftçi aileler içindeki bu kadınlar eko yıkımlar ile başlarına geleceklerinin daha çok farkındalar çünkü. O kadınlar ki kocalarına, babalarına, kayınpederlerine rağmen doğalarına sahip çıkmak için seslerini yükselttiler, yıkımcı şirketlerle işbirlikçisi olanlara inat, korka çekine köşelerine çekilip yaşam alanlarının tarumar edilmesine göz yumanlara inat.

Kadın Meclisi; bu en önde mücadele eden kadınların sesi olmak, onları, sözlerini gündeme daha çok taşıyarak fiziksel görünürlülüklerini fikirsel görünürlülüğe dönüştürmek için var.

Kadın Meclisi; Ekoloji Birliği bileşenlerindeki kadınların bu anlamda görünürlülüğünü artırmak, kadınların karma yapılarındaki yalnızlaştırılmalarına, mücadele alanlarından geri çekilmelerine neden olan dayatmalara karşı, yanlarında olduğumuzun dayanışmasını hissettirmek, özgüvenle mücadelelerini daha da büyütmeleri için var.

Kadın Meclisi; Kadınlar tüm dünyada ekoloji mücadelesi verirken aynı zamanda patriyarkaya karşı da mücadeleyi birlikte örgütlüyorlarken, bunların örneklerini Hindistan’dan, Latin Amerika’ya kadar görmek mümkünken, ülkemizde de bunu görünür kılmak için var.

Kadına uygulanan tahakküm, kapitalist sistemin biçimiyle ilgili olduğu gibi bu sistemin hangi aklın ürünü olduğu ve tarihsel olarak erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetini de birlikte kapsar. Hiyerarşik, militarist, endüstriyelist biçimleriyle ataerkil kültürün her çeşit dışavurumunda kadına ve doğaya tahakkümü birlikte görmek de mümkündür ayrıca.

Dolayısıyla Kadın Meclisi, kapitalist ataerkil (patriyarkal) düzenin tahakkümüne karşı, kadınların bu düzeni değiştirmek adına, başka bir dünya mümkün görüsünü de desteklemek için var.

Pek çok ekoloji hareketinde yatay örgüt ağı, aşağıdan yukarı doğru örgütlenme ilkesel olarak sahiplenilmesine rağmen, üstenci bir dil kurmaya çalışılarak, yaş büyüklüğü, emek fazlalığından, rahatlıkla hiyerarşik temsiliyetin savunuculuğu yapılabiliyor. Antidemokratik, nitelikli çoğunluğun kararlarını hiçe sayan, verilen karara olur vermek yerine, ısrarla kararı yok saymaya çalışan tutumlarla hareketler içinde iktidar oluşturma çabaları da cabası. Kadın Meclisi yaş, cinsiyet, emek, meslek hiyerarşisi üzerinden tahakküm kurmaya ilkesel olarak da pratikte de karşı olacaktır. Tahakküm ve hiyerarşiye karşı kadınlar bin yıllardır dile getirdikleri eşitlik ve adalet taleplerinin ataerkil tahakküm tarafından yok sayılmasına da , iklim değişikliği, ekolojik yıkımlar ile doğa üzerinde kurulmaya çalışılan tahakkümün de kaldırılmasına karşı mücadelelerini birlikte yürüteceklerdir.

Ekoloji hareketleri içindeki kadınlar, kadın kimliği üzerinden bir araya gelmeye çalıştıklarında hareketler içinde ‘çift başlılık, bölücülük, ayrıştırmacılık’ yapmakla pervasızca itham edilebiliyorlar. Erkek üyelerin kadınlara neyi nasıl yapması gerektiği ile ilgili izah etme, açıklık getirme tavırlarını da sıklıkla görmek mümkün. Hareketler içerisindeki kadın arkadaşlarımızın maruz bırakıldığı bu durum, hiç de yabancısı olmadığımız mansplaining* örneğinin ta kendisidir. Tam da erkek üyelerin bu her hakkı kendinde görme hali, en doğrusunu bilme durumunun ifşa edilmesi için Ekoloji Birliği Kadın Meclisine ihtiyacımız vardır.

Kadın Meclisi, özellikle herhangi bir ekolojik örgütlenme içinde yer almayan, çevresine duyarlı kırsaldaki kadınlara da ulaşabilmek ve ekoloji hareketi içersine katılmalarını sağlamak adına, bireysel katılımlarla daha çok kadının ekoloji hareketlerine dahil olmasına, kendini bu alanlarda ifade edebilmesine olanak sağlamak için var.

Kadın Meclisinde kadınların hem yaşam hakkı savunusu, hem de yaşam alanı savunusu yaptığının vurgusunu çoğaltarak, içinde bulunduğumuz zorlu ülke koşullarında hem toprağımıza, havamıza, suyumuza yaşam alanlarımıza sahip çıkmaya, hem de yaşama hakkımıza sahip çıkmaya çalışırken gündemimizin ne denli çetrefilli olduğu ortada. Mümkünse ekoloji örgütlenmelerindeki içsel tartışmaların hedef tahtası haline getirilmeden, bir an önce gündemdeki ekokırımlara, cinskırımlara odaklanarak, kadın dayanışmasıyla, hem kendimizi hem de doğamızı yaşatmaya çalışalım. Ülkenin dört bir köşesindeki ekoloji mücadelesi vermekte olan kadınlar ile dayanışma gösterelim. Hareketler içinde kadın olarak yaşadığımız zorlukları, kendini ifade edememeleri, geri çekilmeleri, yılgınlıkları dayanışma ile yan yana gelerek aşalım.

Biliyoruz ki kadınlar güçlendikçe, ekoloji mücadelesi de güçlenecektir. Ve o güçlü kadınlar mücadelenin her alanında var olmaya devam edeceklerdir. ‘Kadın başına sana mı kalmış ormanları, dağları, nehirleri, yaylaları kurtarmak’, ‘Kadının yeri evidir, ne işiniz var çadırlarda, nöbetlerde’ diyorlar ya, kadınlar sokakları, meydanları terk etmedikleri gibi dağları, ovaları, dereleri de terk etmeyeceklerdir.

*Mansplaining; Bir kadının zaten bildiği bir şeyin, herşeyin en iyisini bildiğini düşünen erkekler tarafından küçümser bir şekilde açıklanması anlamına gelir. Aşırı özgüvenin ve bihaberliğin kesişimi olarak da düşünülebilir ayrıca.

Kadını doğayı katleden aynı
bir ağaç daha eksilmeyeceğiz
bir kadın daha eksilmeyeceğiz…

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın